"..... ALLAH size güçlük çıkartmak istemez, Ancak O sizi Tertemiz / Ak pak/Arı duru kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, Umulurki şükredersiniz "

13 Mart 2016 Pazar

Şehzadebaşı'nda Gün Doğmadan - Sezai Karakoç

Şehzadebaşı'nda Gün Doğmadan

Yerleşecek yer aramamak, 
caminin avlusunda,
Soğuk bir taşa oturmak
Gün doğmadan Şehzadebaşında...
Başı avuçlara almak
Kuşların kanatlarını toplamak
Gecenin çatıkatından
Gün doğmadan Şehzadebaşında...
Yoldan geçen birkaç çocuk
Kubbeyi tutan aydınlık
Mezarlarda yeni sesler
Gün doğmadan Şehzadebaşında...
Tek başına veli ağaç
Dallarıyla taşır göğü
Köklerine bağlı toprak
Gün doğmadan Şehzadebaşında...
Gün de doğar gün de doğar
Bir gün mutlaka gün doğar
Gün doğmadan neler doğar
Gün doğmadan Şehzadebaşında...
Sezai Karakoç
Selametle..

12 Mart 2016 Cumartesi

RAHMET


7 Ocak 2016 Perşembe

Enerji temizlemenin 4 yolu

 Enerji temizlemenin 4 yolu

Yogi Nur Demir

Çevrenizdeki yaşam kesinlikle enerji sisteminizi etkiler.

Bedeniniz sadece gördüğünüz bu sınırlarla sınırlı değil. Bu sınırların çok ötesine uzanıyor. Biri size çok yaklaşırsa hemen mesafeyi artırmanız gerektiği hissine kapılırsınız değil mi. Halbuki bu kişi sana dokunmadı..

İşte o noktada birisinin size dokunması gerekli olmadığını fark ediyorsunuz. Ancak bu bile başlı başına bir gerginliğe neden olabiliyor çünkü vücut bu sınırların ötesinde.

Çünkü enerji biraz daha fazlasına yayılır. Ne kadar fazla yayılacağı yaşam enerjilerinizin ne kadar güçlü olduğuna bağlıdır. Yaşam enerjiniz gerçekten güçlü ise tüm bir odayı kendi enerjiniz ile doldurabilirsiniz. Aksi takdirde kısa bir mesafeye kadar uzanırlar. Çoğu insan için bu mesafe 7 ila 22 santimetre arasında olabilir. Yani tıpkı vücutta olduğu gibi bu alanınızda da kir birikir. Enerji sisteminizde de birçok kir biriktirebilirsiniz. Bu kirlerde beden temizliğindeki gibi su ile yıkanabilir.

Enerji sisteminizi temizlemek ile alakalı birkaç öncesi neslin yaptığı belirli yöntemler var.

Mesela suyla abdest almak.
Abdest temizliktir ancak beden temizliğinin çok daha fazlasını içeriyor.

Bu eylem etrafımızda birikmiş olan bütün pislikleri giderebilir.
Bu sadece üzerinizdeki kirin akıp gitmesi ile ilgili değildir.
Üzerinizdeki olmasa bile bir iş gününden sonra kafanız farklı şeylerle doluysa eve gelip duş aldığınızda yeniden doğmuş gibi hissedebilirsiniz.
Bunu fark etmişsinizdir.
Sadece vücudunu temizlemekle ilgili bir şey değil.

En başta Bedenin 5 elementten oluştuğunu anlamak gerekir. Toprak, hava, su, ateş, metal

Bu mantıkla kullanacağınız temizlik araçlarımızda bunlardır.

Yani Su ile aura temizliğinin dışında. Bunu rüzgarla da yaparsınız. Toprakla da… Yogiler kendilerini her zaman toprakla kaplamışlardır. Bir de ateşle abdest almak vardır. Ateşte etrafınıza oluşan kirleri uzaklaştıran bir eylem. (Yani bahsedilen, ateşi etrafınızda dolaştırmak)

Mesela Yılın bazı zamanında muson rüzgarları vadide yoğunlaşıyor. Saatte 70 ila 110 kilometre hıza ulaşıyor yoga merkezindeki insanlar bu şekilde abdest alıyorlar, rüzgarda iki kollarını açarak duruyorlar. Buna rüzgarlı abdest diyorlar.

Bazı enerji türleri de bu şekilde temizlenebilir.

Bir hava banyosu yaparsanız diğer bazı enerji kirlilik türleri yıkanacaktır.

Sadece bir süre fanın karşısında oturduğunuzda içinizde yükselen bir şey olduğunu fark edeceksiniz. Bu da hava ile küçük bir abdest.

Yani her biri ayrı bir enerji türünü temizleme gücüne sahiptir.

Birçok insan çeşitli kronik rahatsızlıklarından bunları uygulayarak kurtulabiliyor diyor


6 Ocak 2016 Çarşamba

ilk abdest

Şimdi ikisinin de elleri, dünyada Muhammedi öğretiye göre alınacak ilk abdestin içindeydi. Dünyada Muhammedi abdesti alan ilk iki kişi:
Sevgili Efendimiz ve eşi Hz. Hatice Annemiz. Birbirlerine gülümseyerek baktılar ilk abdest öncesinde... Suya vardılar sonra...
SU: Arınma... Uyanma... Hatırlama... Dirilme... Bunların hepsi suyla birlikte gelenlerdi...
Bu ellerle girişilen ilk kulluk temeli, işte suyun üzerine bu eksiksiz yönelişle atılıyordu.
Elleri suya değdi.
Elleri kulluğa değdi.
Elleri rabbani aşka değdi ikisinin de...
Hayatın ilk evi olan su, onları ilk Müslümanlar olarak içine buyur etti. İkisinin de ruhu, tertemiz arı duru bir başlangıca yazıldı.
Su, ateşi söndürendi.
Su, rahmetti.
Onlar, bundan sonrasında kıyamete kadar kendilerini takip edecek milyarlarca insanın öncüsü olarak, niyetlerini suda yıkayıp, durultanlardı...
Suyla temizlenip, suyla duruldular.
Sonra yine eşine gülümseyerek baktı Elçi. Önce ağzına, sonra burnuna, sonra da tüm yüzüne suyun ferahlığıyla yepyeni bir diriltim gücü verdi. Su, diriltici elleriyle değdiği her yeri yeni bir başlangıcın temeli kılıyordu. Suya değdikçe azaları, tek tek diriliyor, tek tek uyanıyor ve yeniden hareket kazanıyordu. Kadını onu takip etti.
Su, eylemdi.
Su, birinci hareketti...
Su, bedeni ve ruhani bir açılımdı her ikisi için...
Su, alçak gönüllü olandı.
Onlara kendi ahlakını açıp öğretti her bir rüknünde. Su, toprağın içine işleyip, hep en derinlere kadar yol alandı. Su, içlerine işledi, su içe işlemeyi öğretti onlara. Su hafif zarifti. Su öğretmenleri olup, onlara kimseye yük olmadan yürümeyi, en sert kayaların bağrından, en yalımlı dağların başından yol bulup da akmayı öğretti... Akmanın ve zamanı geldiğinde taşmanın sırrını sudan öğrendiler...
Su sabırdı...
Seyri süluktu.
Onda keşfettiler halden hale geçmeyi. Vakti gelince kıvamında kaynamayı ve ölümden sonra basübadelmevt gibi buharlaşıp da göğe çıkmayı, suyun hallerinden bildiler...
Hatice Annemiz, abdestin her rüknünde, eşine bir kere daha aşık olurcasına, onu hayranlıkla seyrediyordu... Bir aşk ve sadakat yemini gibi, gözlerini eşinden ve sudan ayırmadan, onu takip ediyordu... Su takibi... Su gayreti... Su tanışması... Su yemini...
Onlar doğumu ve ölümü su ile karşılayacak ümmetin ilki olarak ilk abdestlerini, Kıble istikametine yönelik bir tevhid eylemi kılmışlardı...
Bu akşam suya dokunurken, ilk abdest alan kişileri de hatırlayarak konuşun su ile... Olmaz mı?
Sibel ERASLAN

Abdest tevbedir

Suya dokunmak, suyu hissetmek... 
Suyla başlamak, arınarak, temizlenerek... 
Yönünü doğrulturken suya değmek önce. Sonra bir ömür suda damla olmak. 
Suya hasret bir damla... 

"Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı mesh edip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın..." (Maide, 6) 

Abdest tevbedir 

Ellerim değerken suya ve tertemiz çıkarken ellerim, ruhumdan akanlar nedir? 
Neler nelerden aklanırım şimdi? 
Efendimiz s.a.v. buyurdular: 

"Mümin bir kul abdest aldığında, yüzünü yıkayınca gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su damlalarıyla yüzünden dökülür. Ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar ellerinden dökülür. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları suyla dökülür. Öyle ki abdest tamamlanınca günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar." 

Ve yine buyurdular: 

"Kim güzelce abdest alıp iki rekât namaz kılarsa ve her ikisinde de içinde dünya ile ilgili bir endişe taşımazsa, anasından doğduğu gün gibi günahlarından sıyrılır." 

. . . 

Duyduğum kötü sözlerden, tuttuğum kötü işlerden, 
Söylediğim kötü sözlerden, 
Ve gittiğim kötü yerlerden bulaşan bana ne varsa.. 
Suyla akar gider. 
Müjden budur ve müjden ümidimdir. 

Abdest zikirdir 

Efendimiz s.a.v. buyurdular: 
"Abdest alırken Allah'ın adını anan kimsenin Allah bütün vücudunu temizler. Fakat Allah'ın adını zikretmeden abdest alan kimsenin sadece su dokunan azaları temizlenir." 

Ellerimin zikridir. 
Ayaklarımın, dilimin. 
Saçımdaki her bir telin. 
Her an yenilenir su. 
Tazelenir, dirilir. 
Ve ben suya uzattığımda ellerimi, suyun zikrine katılırım her bir zerremle. 
Her bir zerremle dirilirim yeniden. 
Uyanırım son uyanıştan önce. 

Abdest müjdedir 

Yine buyurdular ki: 

"Kim güzelce abdest aldıktan sonra gözünü göğe kaldırarak 'Eşhedü enlâ ilâhe illallahu vahdehu la şerike leh. Ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasulüh." derse önüne sekiz cennet kapısı açılır ve kendisine 'dilediğinden gir' denilir." 

Cennet müjdesidir. 
Ve ümidimiz odur ki Kevser havuzundan gelir damlalar. 

Abdest nurdur 

Efendimiz s.a.v. buyurdular: 

"Şüphesiz benim ümmetim, kıyamet gününde abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaklardır. Yüzünün nurunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın (abdest azalarını daha etraflıca yıkasın).

DURSUN ALİ ERZİNCANLI

2 Kasım 2013 Cumartesi

ABDESTİN REMZİ ANLAMI



Abdestin Remzî Anlamı

Müslim'in de Tirmizî'nin de hadîs külliyâtlarında Tahâret bahislerinde yer alan bir hadîsde:

“Bir müslüman abdest alırken yüzünü yıkadığı zaman, iki gözüyle yaptığı günahları su ile akıp gider. Ellerini yıkadığı zaman, elleriyle yaptığı günahlar su ile akıp gider. İki ayağını yıkadığında da ayaklarıyla yapmış olduğu her bir günah su ile akıp gider. Böylece o kul, küçük günahlarından ve hatâlarından temizlenmiş olarak ortaya çıkar”

denilmektedir5.

Bu hadîse binâen: 1) abdest almanın, aslında, tevbe'yi remzeden, 2) Cenâb-ı Hakk tarafından onun yerine, kullarına kolaylık olsun diye, ikāme edilen ve 3) "Ettikleri günahların ardından tevbe edip de îmân edenlere gelince, hiç kuşkusuz o tevbe ve îmânın ardından Rabb’in Gafûr ve Rahîm’dir" (VII/153) âyetine uyan bir ibâdet olduğunu anlıyoruz. Eğer abdest alırken bu tevbeyi zikren dile getirmiş olsaydık:

Rahmân ve Rahiym olan Allāh’ın adıyla, taşlanmış Şeytân’dan Allāh’a sığınırım. Hamd ancak âlemlerin Rabbi olan Allāh’a mahsûstur. O Rahmân ve Rahîmdir. Din gününün sâhibidir. Rabb’im! Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen’den yardım taleb ederiz. Bizleri, gazâbına muhâtab olanların ve dalâlet içinde bulunanların yoluna değil, Sen’in nîmetine erişmiş olanların yolu olan doğru yola hidâyet et. Muhakkak ki Sen Tek’sin ve Samed’sin. Doğmamış, doğurulmamışsın. Andolsun ki Sana küfüv olacak hiçbir şey yoktur. Sen’den başka ilâh yoktur, Hazret-i Muhammed de Sen’in peygamberindir. Yâ Rabbi! Bütün bu hakîkatları gönlüme aslā silinmeyecek, aslâ solmayacak bir şekilde kazı ki Sana olan kulluğumu hakkıyle îfâ edebileyim.

Rabbim! “Ey îman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın” (V/6) emr-i celîline uygun olarak, niyet ettim abdest almaya.

Yâ Rabbi! Bu abdest esnâsında, abdestin farz ve sünnetini icrâ ederken, lûtf-i kereminle idrâkimi ve şevkimi zinde tut. Beni vehmin esiri kılıp da Şeytân’ın iğvâsına bulaştırma. İbâdetimi tâat ve takvâ ile müzeyyen, aklımı ve fikrimi de Sana olan kulluğumun hâlis idrâki ile meşbu’ kıl.

Yâ İlâhî! Bu abdest için lûtfettiğin su imkânından dolayı Sana hamd olsun. Su olmadığı zamanlarda toprağa teyemmümle abdest alabilma ruhsatınla biz âciz kullarının ibâdetimizi kolaylaştırmandaki sahâvetin ve lûtfun için de Sana hamdolsun. İşte bu ruhsat ancak, Ganiyy ve Lâtîf olan Rabb’imin keremindendir. Bizleri suyun fıkdânından da suyun celâlinden de esirge, yâ Hafîz!

Yâ Rabbi! Bende: kulluğumun idrâkini de, Senin benim hakkımda ezelde vermiş olduğun hükümlere kesin teslimiyet göstermemin idrâk ve irâdesini de daima zinde tut. Ve kezâ beni ”Andolsun ki Biz her şeyi sudan yarattık”6 âyet-i kerîmesinin sırrına âşinâ kıl. Bu âyet-i kerîmenin ilâhî hükmünün ve sırrının hörmetine de, bu suyla abdestimi alır almaz, beni yeniden günahsız, ve Sana olan îmânımı da daha kuvvetli bir şekilde ihyâ ve ibkā et, ey benim Yuhyî ve Bâkî, ve de Erhame-r Râhimîn olan Rabbim!

Abdestten sonra dahi beni Şeytân’ın, nefsin ve vehmin aldatmacalarına kanmayan; maksûdu Sen, matlûbu da Senin Rızâ’n olan; tevbelerinde ısrarlı, irâdesi kuvvetli; Sen’in doğru yolundan ayrılmayan, hâlis merhamet ve hâlis sahâvetle müzeyyen, temiz ve mümeyyiz kullarından kıl. 

Andolsun ki Sen en yüce ahlâk üzeresin"7 diye ta’zîz ve tebcîl etmiş olduğun Cenâb-ı Peygamber (SA) efendimizin ahlâk-ı hamîdesine benzer bir ahlâk, hilm, merhamet ve adâlet ile tezyîn et; fehâmetimi, idrâkimi, temyîzimi ve ilmimi arttır, yâ Alîm! Beni faydasız ilimlerin, faydasız bilgilerin tasallutundan muhâfaza et, ey benim Hafîz olan Rabb’im.

Yâ Rabbi! Şu sağ elimin, fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, ya Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Akan suyun bu elimi terketmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet. Bundan böyle sağ elimi aslā harama bulaştırtma, aslā helâlden uzaklaştırtma. Elimi rahmet, merhamet, sehâvet ve adâlet aracı kıl, ey lûtfu ve keremi sonsuz, Lâtîf olan Rabb’im!

Yâ Rabbi! Şu sol elimin fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Akan suyun bu elimi terketmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet. Bundan böyle sol elimi aslā harama bulaştırtma, aslā helâlden uzaklaştırtma. Elimi rahmet, merhamet, sehâvet ve adâlet aracı kıl, ey lûtfu ve keremi sonsuz, Lâtîf olan Rabb’im!

Yâ Rabbi! Yüzümü hayra çevir, Nûr'unla nûrlandır. Gözlerimi haramdan sakındır. Alnımı pâk ve dik tut. Yanaklarımı helâl olmayan öpücüklerden koru. Bütün bunların fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Suyun yüzümden akıp gitmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet.

Yâ Rabbi! Dudaklarımın, dişlerimin, dilimin, damağımın ve gırtlağımın fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Akan suyun bu ağzımı terketmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet. Bundan böyle dudaklarımı, dişlerimi, dilimi, damağımı ve gırtlağımı aslā harama bulaştırtma, aslā helâlden uzaklaştırtma. Bunları helâl lokmaların, helâl lezzetlerin, gıybet ve dedikoduların değil helâl ve de isâbetli sözlerin aracı kıl, ey lûtfu ve keremi sonsuz, Hafîz ve Kelîm olan Rabb’im!

Yâ İlâhî! Burnumun fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Akan suyun bu burnumu terketmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet ve beni kerih ve de Peygamber Efendimiz’in sünnetine uymayan kokulardan koru.

Yâ İlâhî! Sağ kolumun fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Akan suyun bu parmaklarımın ucundan akıp gitmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet ve sağ elimi harâma bulaşmakdan ve Peygamber Efendimiz’in sünnetine uymayan hareketlerde bulunmakdan koru.

Yâ İlâhî! Sol kolumun fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Akan suyun bu parmaklarımın ucundan akıp gitmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet ve sol elimi harâma bulaşmakdan ve Peygamber Efendimiz’in sünnetine uymayan hareketlerde bulunmakdan koru.

Yâ İlâhe-l Âlemiyn! Aklımı muhafaza et. Onu Kur’ân ve Sünnet ile kayıtlandır. Onu nefsin, vehmin ve boş hayâllerin oyuncağı ve aracı kılma. Beni aklını dirâyet ve isâbetle kullanan ûlü-l elbâb, âlim ve râsih kullarından kıl. Aklımın sebeb olduğu ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsinden de tevbe ediyor ve senin merhamet ve şefkatine ilticâ ediyorum yâ Tevvâbü-r Rahîm! Beni münkesir kullarından kılma yâ Şâfi!

İlâhî yâ Rabbi! Kulaklarımın duyup da nefsimin hoşuna gitmiş olan ne kadar gıybet, dedikodu, iftirâ, boş lâf ve de nefsi azdıran sesler varsa hepsine tevbe ediyor ve Sen’in merhamet ve hıfzına sığınıyorum, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Bundan böyle bu kabil günahlara karşı irâdemi tahkim et ve bu sözleri söyleyenleri uyarmam ve hattâ gerekirse onlara karşı cihâd etmem husûsunda beni müdrîk ve muktedir kıl.

Allāh’ım! Şu ensemi harâma sırtını dönen ve helâl yastıklara yaslanan enselerden kıl. Bu kabil ne kadar hatâm, kusurum, nâkısam ve günahım varsa hepsine de tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bunları setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Bundan böyle bu kabil günahlara karşı irâdemi tahkim et ey benim Settâr, Afüvv ve Gafûr olan Rabb’im!

Ey benim, Rahmâniyyet’iyle âlemleri kuşatmış olan Rabbim! Sağ ayağımın fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Akan suyun bu ayağımdan akıp gitmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet ve sağ ayağımı harâma bulaşmakdan ve Peygamber Efendimiz’in sünnetine uymayan hareketlerde bulunmakdan koru.

Yâ Rabbi! Sol ayağımın fâili ya da sebebi olmuş olduğu, idrâkinde olduğum ve olmadığım ne kadar hatâ, kusur, nâkısa ve günah varsa hepsine tevbe ediyorum. Bu tevbemi kabûl et, yâ Tevvâb! Bu hatâlarımı, kusurlarımı, nâkısalarımı ve günahlarımı setret, yâ Settâr! Bunları âşikâr edip de beni rezil rüsvay etme. Bunları başkalarının ızdırâblarının sebebi kılma. Akan suyun bu ayağımdan akıp gitmesi gibi bunların da Kirâmen Kâtibîn’in defterinden silinerek akıp gitmelerini lûtfet ve sol ayağımı harâma bulaşmakdan ve Peygamber Efendimiz’in sünnetine uymayan hareketlerde bulunmakdan koru.

İlâhî yâ Rabbi! Bu abdestimi, Sen'in lûtf-u kereminle, idrâkine vararak ikmâl etmiş olmamdan ötürü Sana hamd olsun. Bu idrâkimi daha da arttır. Bu abdestin bana verdiği hafiflikle ibâdetlerimi Şeytân'ın iğvâsına mâruz kalmadan ve Sen'in rızâna uygun bir biçimde icrâ etmemi lûtfet. Bu abdestin benim îmânımın kuvvetlenmesine, iyi işlerde bulunmama, hakkı ve sabrı tavsiye edip Sana tam anlamıyla teslîm mü'minlerden olmama vesiyle olmasını da lûtfet, yâ Lâtîf!

Allāh’ım! Almış olduğum abdesti benim, salâhıma ve felâhıma sebeb, beni de tevbelerimde ısrarlı kıl. “Ettikleri günahların ardından tevbe edip de îmân edenlere gelince, hiç kuşkusuz o tevbe ve îmânın ardından Rabb’in Gafûr ve Rahîm’dir”müjdesine binâen benim tevbemi kabûl et yâ Tevvâb! Muhakkak ki hamd ancak âlemlerin Rabbi olan Sana mahsûstur. Sen Rahmân ve Rahîmsin. Din gününün sâhibisin. Rabb’im! Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen’den yardım taleb ederiz. Bizleri, gazâbına muhâtab olanların ve dalâlet içinde bulunanların yoluna değil, Sen’in nîmetine erişmiş olanların yolu olan doğru yola hidâyet et. Muhakkak ki Sen Tek’sin ve Samed’sin. Doğmamış, doğu-rulmamışsın. Andolsun ki Sana küfüv olacak hiçbir şey yoktur. Bilirim bildiririm ki Sen’den başka ilâh yoktur; bilirim bildiririm ki Hazret-i Muhammed de Sen’in peygamberindir. Yâ Rabbi! Bütün bu hakîkatları gönlüme aslā silinmeyecek, aslâ solmayacak bir şekilde kazı ki Sana olan kulluğumu hakkıyle îfâ edebileyim. Elhamdülillâhirrabbilâlemiyn!

dememiz gerekecekti.


Görüldüğü gibi, belirli bir idrâk ve hatırda tutma yeteneği gerektiren ve en azından da 15 dakika sürecek olan bir tevbe yerine Cenâb-ı Rabbü-l Âlemiyn en çok 1 dakika süren abdest menâsiğini ikāme ederek insanlara büyük bir kolaylık lûtfet-miştir. Bu ikāme ile Cenâb-ı Rabbü-l Âlemiyn bizlere lisân-ı hâl ile sanki: "Ey benim kullarım! İçinizde dört başı ma’mûr bir tevbeyi üstün bir idrâk ile dile getirecek pek az kimse vardır. İşte İzzet ve Rahmet’imin bir lûtfu olarak Ben de size bu işi kolaylaştırdım. Kim ki, künhüne vâkıf olsa da olmasa da, abdestin menâsiğini gerektiği gibi yerine getirirse Ben de onu tıpkı dört başı ma’mûr bir tevbeyi üstün bir idrâk ile ifâ etmiş gibi kabûl edeceğim" demektedir.
A.Y.ÖZEMRE

26 Temmuz 2011 Salı

ABDEST

Bedenin abdesti su ile,

Nefsin abdesti gözyaşı ile,

Aklın abdesti ilim ile,

Ruhun abdesti aşk ve muhabbet iledir

14 Mayıs 2011 Cumartesi

indir yarabbi kurutma yarabbi


Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu (kurutup) tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.(Müminun18)

‘Rabbim!

Ben senin bana indireceğin hayra

öylesine muhtacım ki…’

Kasas / 24

adım dua özüm dua


İçime sığmıyor hüzünlerim;

Sana geliyorum; düşe kalka.


Susuyor dilim;


Senin huzurunda sözlerim "gözlerimden" akıyor...


Adım duâ!


Özüm duâ!


Duâya sakla/n/dım; ben/i kimse bulamasın.

ÖLMEDİKÇE - ÖLDÜRMEDİKÇE





Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?


MEVLANA

yusuf gelecek diye ezanı beklemek


Sokaktan geçerken Yusuf'un yüzünün nuru o civarda bulunan köşklerin,
evlerin pencerelerinden, kafeslerinden içeriye vurur, düşerdi.

Köşklerde bulunanlar: "Belli ki Yusuf gezmeye çıktı, şimdi buradan geçiyor!"
derlerdi.

Köşede bucakta oturanlar da duvarlarda ışıklar, parıltılar görünce,
Yusuf'un oradan geçtiğini anlarlardı.

Yusuf'un geçtiği sokağa penceresi bulunan ev, onun oradan geçişinden
şereflenir, nurlanırdı.

(Ey kardeş!)Aklını başına al da evinin penceresini Yusuf'un geçtiği sokağa aç:
ve pencerenin önüne oturup onu seyret!

Aşık olmak demek, nur gelen tarafa pencere açmaktır. Çünkü gönül gerçek
dostun yüzü ile aydınlanır, nurlanır.

(Mevlana: mesnevi)

kaleme su değdi

Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipuSldRaPDSvgjY1uvtIYAnS8D0U9QSGqB9Tj6bsiOVFhrMjSJCMKqejEBp5VgSxQYbcirPEp8_DCkrcJJNHBib15kKNvC38zREpXQ30NefUPliuoD7ttaA09h5s5DrumU5Ww3Ym_jztw/s1600/kalem+suyu+g%25C3%25B6r%25C3%25BCnce.jpg

Ey İnsan! Şunu bil ki;
Nefsinin kusurunu gören kabul eder.
Kabul eden tevbe eder.
Tevbe eden Allah’a sığınır.
Allah’a sığınan Rahmete kavuşur.
Rahmete kavuşan şeytandan kurtulur.

inşallah demektir abdest almak

İnşALLAH derse yakaran
inşa eder Yaradan!



OKYANUS YÜREKLİ DOST

Water God Blue Animated

Su, kendine sırdaş arıyordu.

Ağır geldi sır buluta.

Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.

Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl ve suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu.

Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti. Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsada nehirden, o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze..Çağlayanlar, şelaleler,akarsular..Hepsi kayboluyordu bir anda. Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye okyanusa kavuşunca farketti su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla...okyanusa taşındığını.

Karar verdi su.
Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten.
Tüm sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne de kurudu....Geçen karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu. Çok uğraştım konuşturamadım. Ben tam giderken '' Dur !'' dedi su. Durdum!

'' Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma! Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar....'' dedi.

Hep cevrenizde OKYANUS yürekli dostlarinizın olmasi dilegiyle ......

BİZİM OKYANUS YÜREKLİ DOSTUMUZ ŞADIRVANDA BİZİ BEKLİYOR.
HER ZAMAN MÜTEBESSİM, HER ZAMAN HAZIR, HER ZAMAN ŞEFKATLİ,

13 Mayıs 2011 Cuma

SUYA ANLAT DERDİNİ AKSIN BİTSİN GİTSİN

ABDEST SUYA DÖKMEKTİR DERDİNİ


Suya anlat derler derdini

gördüğün kötü rüyayı suya anlat

anlat ki akıp gitsin suyla

su dinlesin

aksın

gitsin

bitsin

Toprak Suya, Bedenim Abdeste Âşık


Toprak Suya, Bedenim Abdeste Âşık

Dışarıda yağmur yağıyor. Yağmur toprağa, sevdiğine kavuşuyor. Evlatları olacak; bin bir çeşit bitki... Toprak, varlığın anası, su varlığın atası...
İnsan, toprak ve suyun karışımı bir balçıktan yaratıldı. Birazı toprak, birazı su... İnsan atasını da, anasını da aynı bedende taşıyor. Aynen kâinât gibi... Su ile diriliyor, su ile hayatı devam ediyor. İnsan, aslını seviyor ve aslını istiyor. Toprak, su ile diriliyor, su ile hayatını devam ettiriyor. Toprak, aslını seviyor, aslını istiyor.



"Allah, gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti. Muhakkak bunda, dinleyip-anlayan bir kavim için, bir ibret vardır."(en-Nahl, 65)
"...Yeryüzünü, kupkuru/ölü görürsün, ancak Biz, onun üzerine su indirdiğimiz zaman; titreşir, kabarır ve her güzel çiftten iç açıcı bitkiler verir."(el-Hac, 5)
"Allah, her canlıyı sudan yarattı. Bunlardan kimisi karnı üzerinde, kimisin iki ayağı üzerinde ve kimisi de dört ayağı üzerinde yürümektedir. Allah, neyi dilerse, onu yaratır. Muhakkak Allah, her şeye kâdirdir."(en-Nûr, 45)
Toprak ve su, bizâtihî temizler. İkisi de çok temiz, dışarıdan müdâhale edilmedikçe... O sebepledir ki, kâinâtın ve insanın temizliği, su ve toprak ile mümkün...
Toprak, bağrında ne leşler taşıyor da birisini bile dışarı bildirmiyor. Su, toprağın bütün faaliyetlerine yardım ediyor.
Dirilmek, su ile dirilmek... Yağmurun toprağı dirilttiği gibi... Bütün bedenime su yağsın ve bereket gelsin. Diriltsin. Beni sinire, nefrete, öfkeye, kıskançlığa götüren bütün kötü duygularım, bedenime döktüğüm su ile aksın gitsin... Akar da... Bütün hücreler su ile yenileniyorsa, kötü duygular su ile gitmez mi? Gider her hâl...

Ortaokul yıllarında duymuştum, bütün kötü hâllerin su ile gittiğini... Misafirimiz olan bir hanımın anlatması ile... Rüyâ görüyordu bu hanım, hem de devamlı, aynı rüyâyı... Bu hâl tam üç aydır sürüyordu. Ama korkusundan, dillendiririm de kanadı bağlı kötü rüyâ kuşunu uçururum diye kimselere diyemedi. Sabır son raddesine gelince, deyiverdi kızına...
"-Yavrum, ben torunumu ateşlerin içinde görüyorum. O çocuğun bir derdi mi var?""-Yok!"dedi kızı... "Ne derdi olacak, yediği önünde yemediği ardında."O da her şeyi maddeden ibâret gören, diğer ana-babalar gibi idi. Sırtı pek, karnı tok ise bir çocuğun ne derdi olurdu ki?
Her ne kadar bunları annesine söylemişse de; onun da içini bir kurt kemirmeye başladı. Acaba onun bilemediği, bir annenin bilemediği, evlâdın derdi olabilir mi idi?
Eşine danıştı, anlattı annesinin gördüğü, ardı arkası kesilmeyen rüyâları...
Dedi:
"-Kalbimi bir kasvet kapladı. Gönlüm daralıyor. Birlikte çıkın gezmeye de, bir sor bakalım. Oğlun, delikanlı oluyor, acaba bir sevdiği, bir derdi mi var? Bana anlatmaya çekinir belki, sen hemcinsisin bir anla hâlini, dinle en ince noktasına kadar da çözelim bir düğüm varsa yavrumuzda..."Baba da işkillendi. Pazar günü oğlu ile gezmek üzere randevulaştı. Çocuk şaştı. Şimdiye kadar babası ondan hiç randevu talep etmemişti. Zira aynı evde idiler. Ne gerek vardı?
Çıktılar, baba-oğul, dışarıya. Baba, elini koydu oğlunun omzuna... Yürüdüler epeyce birlikte... Kâinât güzeldi, bir gece önce yağmur yağmıştı da, toprak neşelenmişti, serpilmişti. Bir pastane ya da salona tıkılıp kalmamaya karar vermişlerdi. Toprak, nasıl gök kubbenin altında, dört duvarı olmadan huzur içinde ise, onlar da dört duvarın dışında toprak yanlarını beslemeye karar verdiler. Bunu bilerek yapmadılar. Sadece meleklerin gönüllerine verdiği ilhamla gerçekleştirdiler. Yaratan, nasıl da seferber ederdi, meleklerini, insanların rûhunu beslemek için... O zaman hemen diyelim Sübhânallâhi ve bihamdihî...
Konuştular, aşktan da, okuldan da; oyundan da, arkadaştan da... Delikanlı, babasına öylesine güvenmiş olmalı, babasını öylesine samimi bulmuş olmalı ki, deyiverdi:
"-Baba, ben kendimi her gece rüyamda ateşte görürüm. Size hiç anlatmadım... Ama ben artık çok korkuyorum... Sence neden öyle rüyâ görüyorum?!"Baba, hemen kayınvâlidesinin gördüğü, eşinin anlattığı rüyâyı hatırlayıverdi. Onun da hanımı gibi içi sıkıldı, oğlu adına korktu. Baba idi, ne de olsa!.. Rüyâda dahî evlâdının yanmasına gönlü râzı olmazdı.
Ezân okunuyordu. Hiç namaza gitmezdi baba... Aklına pek gelmezdi. Ama şimdiki durum, o kadar çok özel ve o kadar çok gizemli idi ki, oğluna nasıl yardım edeceği hususunda tam da Allâh'ın yardımına ihtiyacı olduğunu melekler ilham edivermişti. O meleklere binlerce teşekkür... Onları yaratan ve kullarını gözetme vazifesi veren Rabb'e hamdolsun. Sübhanallâhi ve bihamdihî, hem de yaratılan varlıklar adedince...
"-Oğul"dedi, "Abdest alalım da bir namaz kılalım."
Babasını hiç abdest alırken görmeyen, hele ki namaz kılarken görmeyen, hele ki babası ile birlikte câmi yolu bilemeyen, hele ki Cuma namazını sadece Cuma günleri cemaati sokaklara kadar taşan câmilerden ibaret bilen genç şaşırdı.
"-Ne abdesti, ben abdest almayı bilmiyorum ki!"
Okullarında gerekli olmadığına kanaat getirilmiş olmalı ki, Din dersi öğretmenleri yoktu. Yazın da izci kamplarına giderdi, câmiye nereden gitsin?! O zamanlar izci kampları vardı, şimdiki kadar çok yaz kampları ve yazın çocuğu câmiden, Kur'ân'dan uzaklaştırmak adına yapılan sözüm ona "sosyalleşme faâliyetleri"yoktu.
Baba şaşırdı, utandı. Baba, yer yarılsa da yerin dibine geçse idi. Doğrusu bu gün, ne tuhaf bir gündü böyle...
"-Bana bak, ben ne yapıyorsam aynını yap."dedi.
Oğul bu kez:
"-Şimdi ne yapacağız?"diye sordu.
"-Namaz kılacağız, vakit namazını, yani ikindi namazını...""-Ben bilmiyorum, nasıl kılacağım?"Baba, bir kez daha vuruldu. Gerçi neden vurulup duruyorsa?! Ne vermişti ki evlâdına ne beklesin, karnını doyurup sırtını giydirmekten ve bunu da babalık zannetmekten başka...
"-Bana bak, ben ne yapıyorsan aynını yap."dedi sadece, içi yanarak...
"Taklit", çocukluğun ilk yıllarında bitmeli ve ergen yaşta artık "tatbik"gelmeli iken, bu âilede geç gelmişti. Daha işin "taklit"safhasında idi delikanlı... Ne yaptığını ve anlamını bilmeden babasının her hareketini, daha doğrusu cemaatin her hareketini taklit edecekti. Olsun, ona zor gelmedi. Hatta gizli bir merak ve ilgi ile severek yaptı.
Akşama doğru eve döndüler. Baba, gönlünde evlâdına karşı binlerce mahcûbiyeti taşıyarak; evlâdı ise babası tarafından muhatap alınıp, ilgilenildiği için sevinç içinde evlerine döndüler.
O gece delikanlı, yine rüyâ gördü. Aynı anlarda anneanne de rüyâ görüyordu. Delikanlı yine ateşte idi, ama sadece ayakları ateşte idi, hiç değilse vücudunun büyük bir kısmı ateşten kurtulmuştu. Sabah, genç, babasına gördüğü rüyâyı anlatırken, anneanne de kızına torunu ile ilgili gördüğü rüyâyı anlatıyordu.
Delikanlı okula gitti, anne ile baba kahvaltı masasında epey kaldılar ve görülen rüyâları anlamaya, bu işin içindeki hikmeti çözmeye gayret ettiler.
O gün anne de, baba da hem abdest aldı, hem namaz kıldı. Ellerini açıp, bu rüyânın yorumunu kendilerine öğretmesi için Allâh'a duâ ettiler. Akşam evin reisi eve dönünce yüzü parlıyordu. İçi daha huzurlu idi. Neden suyun rahmetini, abdestin bereketini unutmuş da hiç abdest almaz olmuştu, Allah'tan ki guslediyordu!..
Bu düşünce aklından geçer geçmez baba ateşler içinde yandı. Telaş içinde oğlunun yanına gitti ve sordu.
"-Evlâdım sen hiç ihtilam oldun mu?"
O da neydi ki; genç hiçbir şey anlamadı. Babası, evlâdının anlayacağı ölçüde anlattı ihtilâmın ne olduğunu ve sordu:
"-Oğlum, şimdi söyle, sen hiç ihtilâm oldun mu?"Oğul utanarak cevap verdi:
"-Evet, hem de bir yıldır."
Baba:
"-Allâh'ım!"diye bağırdı.
"-Allâh'ım! Beni affeyle, neden beni yakmazsın rüyâlarımda da evlâdımı yakarsın. Ona guslü öğretmeyen benim, ben yanmalıyım, o değil!.."Gusül ne idi ki? Garibim, genç onu da bilmiyordu. O devirler, gençler birbirlerine mahrem şeylerini anlatmazdı ya, öğrenmeyi akledememişti. Gerçi o da çok erken, ergen olmuştu. Acaba arkadaşlarından akıl bâliğ olan var mı idi?
O gece babası, oğluna gusül abdestini tek tek öğretti. Delikanlı, hemen gusletti. Bütün vücudu dinlenmiş, bütün hücreleri yenilenmiş, sanki bedenine bir tazelik gelmişti. Sadece bedenine mi; rûhuna da, gönlüne ne...
Bu gusül nasıl bir şeyse, önce rûhu dinlendiriyor, sonra bedene zindelik veriyordu. Delikanlı gusledip rahatladıktan sonra güzel bir uyku çekti. Artık ne delikanlı, ne de anneannesi ateşler içinde yanan genci bir daha rüyâlarında görmediler.
Gusül ve abdest, rûha şifâ, gönle şifâ, bedene şifâ... Sıradan şeyler değiller!.. Üzerlerinde binlerce tefekkür edilip, böyle bir rahmeti bahşettiği için Rabb'e binlerce teşekkür edilecek ibâdetler...
Sabah kalkar kalkmaz abdest almalı ki, sadece bedenimiz değil, rûhumuz dirilsin!.. Akşam yatarken abdest almalı ki, bedenimiz, uyku esnasında kendisini yenilerken, rûhumuz da neşelensin. Evden çıkarken abdest almalı ki, Rahmân'ın melekleri bizi hıfzetsin. Nasıl hıfz etmesinler?

Abdest alarak bizim göremediğimiz o esrarlı nûru bütün melekler seyredip, nûr sahibinin peşine düşüyorlar. Melekler nûra âşık, melekler nûra hayran. Melekler abdestli kişiyi nûr içinde görüyorlar, bizim bakan, ama göremeyen gözlerimizin aksine...
O sebeptendir ki; devamlı abdestli gezen ve abdestli iken rûhunu teslim eden kimseler, şehîd olarak rûhlarını teslim ediyorlar. Bu bir hadîs-i şerîf... Her kelimesi doğru, her kelimesi hikmetli bir hadîs... Tabiî ki, şehîdler gibi rûhunu teslim eder, çünkü abdest nûrdur, o kişi ise daima nûr üstüne nûr ekleyerek kendisi bir güneşe dönmüştür. Nûr içindeki bir insan, nûr içinde ölmez mi?
Su beni diriltir, çünkü Âdem'in yaratıldığı çamurda su vardı. Toprak beni diriltir. Çünkü Âdem'in yaratıldığı çamurun öz maddesi topraktı... O sebepten olsa gerek ki, iki şey beni temizler, yaratılışımın öz maddeleri, su ve toprak...

Çok sinirliyim bugün, hemen bir suya koşayım. Öfke ateş, su ateşi söndürür. Suya koşmalı, abdeste koşmalı... Üzerimde bir uyuşukluk var. Hemen suya, abdeste koşmalı ki, su hemen diriltir. Bu ter kokusu da ne? Suya koş ki, o, bir güzel alır götürür kötü kokuları...
Su, kokuyu götürür mü? Götürür ya! Su ile toprağın içine ne atarsan at, dirilir, şimdi dirilmezse âhirette dirilir. Tohum da, ölmüş beden de...
Abdest ile sebzelerin ekili olduğu arâziyi sulamış gibi oluyoruz da, gusül ile bütün kâinâtı temizlemiş ve yıkamış gibi oluyoruz. Çünkü biz âlemin aynısıyız. Bir küçük âlemiz biz...
Toprak suyu sever, bedenimiz guslü ve abdesti sever. Toprak su ile dirilir, bedenimiz ise gusül ve abdestle dirilir. Bir toprağız biz... Su ile karışmış toprak. Biz suyu severiz, suya âşığız...
"-Su gibi azîz olasın!.."derdi babaannem, kendisine su ikram edene, suyu içtikten sonra... Gönlüm, babannemin duâsına "Âmîn!.."diyor.
İnşâallah, su gibi azîz olalım, su gibi izzetli...

Fatma Hale Liman

21 Kasım 2010 Pazar

Çağları aşan bir hijyen projesi: Abdest

Beden hijyeni konusunda, ne günümüzde ne de geçmişte abdeste denk sayılabilecek bir uygulama göstermek mümkün değildir. Gerek toplumdaki yaşayan kadın-erkek bütün bireyleri kapsaması, gerek günlük beden temizliğinin yapılma sıklığı, gerekse herkes tarafından hiç aksatmadan uygulanıyor olması itibariyle abdestle boy ölçüşebilecek ikinci bir proje göstermek imkan haricidir.

Abdest sayesindedir ki, milyonlarca insan dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, hangi milletten olursa olsun yaz-kış, gündüz-gece demeden her gün günde beş kez beden temizliğini en üst düzeyde yapmaktadır. Peygamber Efendimizin (SAV), Allah’ımızın emri olarak getirdiği ve uygulamaya koyduğu abdest ilk günden itibaren bütün Müslümanlarca kabul görmüş ve dinin değişmez en önemli bir kuralı olarak uygulanagelmiştir. O asırdan bu asıra bir Müslüman düşünelemez ki günde beş vakit beden temizliği yapmış olmasın. Müslümanlar dışında, hiçbir çağda beden temizliğine bu denli dikkat eden ikinci bir topluluk gösterilemez. Mesela;17.yüzyılda bir İstanbul’a bir de Paris,Roma veya Berlin’e gidiniz. Günde beş kez elini,yüzünü, ayağını yıkayan bir insan görürseniz biliniz ki bu insan kesinlikle müslümandır. Bir tarafta günde beş kez elini,yüzünü,kollarını,ayaklarını yıkayan insanlar, diğer tarafta olsa olsa günde bir-iki kez ellerini yıkayan insanlar. Bu durum dünyanın diğer bölgeleri için de farklı değildir.

Abdestin gerçek değerini anlamak için çağdaş tıbbın ulaştığı bilgilere bakmak yeterli olur.

Mikroorganizma (mikroplar) aleminin keşfedilmesiyle tıpta tam bir devrim yaşanmıştır. 1850’li yıllarda insanlığı kasıp kavuran salgın hastalıkların mikroplar tarafından yapıldığı anlaşılmış, giderek salgın hastalıklara karşı en iyi korunma yönteminin de temizlik olduğu kanıtlanmıştır.

Günümüz hijyen kitapları, hijyen konusunu şu temel başlıklarla anlatmaktadır.

A. Kişisel hijyen(Beden temizliği,elbise temizliği, yiyecek temizliği)

B. Ev temizliği (Mutfak,banyo temizliği)

C. Çevre temizliği (atıkların uygun şekilde uzaklaştırılması)

D. Yeterli temiz su sağlanması

Konumuz olan kişisel hijyen konusunu açalım.

Kişisel hijyen; El, yüz, burun,ağız, saç,göz, tırnak,ayak, perine ve deri temizliğinden ibarettir.

1.El hijyeni:

Bugün el yıkamanın önemi bütün tıbbi kitaplarda şiddetle vurgulanmaktadır. Çünkü;İnsanlar, mikropları çevrelerinden elleriyle alırlar. Sonra yine elleriyle bu mikropları yüzlerine, burunlarına ve ağızlarına bulaştırırlar. Mesela grip hastalığına yakalanmanın en önemli yolu mikrop bulaşmış ellerin buruna sürtülmesidir. Bu mikrobu alan kişi el yıkamamayı sürdürürse etrafındaki herkese mikrobu yayar.Böylece çevresindeki birçok suçsuz insanın hastalanmasına hatta ölmesine neden olur. Sadece grip hastalığı bile hala insanoğlunun ciddi sağlık sorunlarından birisidir. Geçmiş yüzyıllarda da milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşı olan ve dört yıl süren birinci dünya savaşından sonraki büyük grip salgınında ölenlerin sayısı bu savaşta ölenlerin sayısından daha fazladır. Bu ibret levhası el yıkamanın önemini en açık biçimde göstermektedir.

Dünyadaki enfeksiyonla mücadele kuruluşlarından birisi International Federation of Infection Control(IFIC) adındaki organizasyondur. IFIC’in hastane infeksiyonlarının(bir hastadan diğerine hastalığı bulaştırmanın) önlenmesindeki tesbiti; “En önemli korunma yolu elleri yıkamaktır. El yıkama hasta ile personel arasında bakteri taşınmasını önleyen en etkili yoldur. Hastane enfeksiyonlarında en önemli bulaşma yolu personelin kirli elleridir. Basit sabun ve suyla el temizliği orta derecede kirlenmiş ellerden zararlı mikroorganizmaları uzaklaştırır.” IFIC, ayrıca ellerin nasıl yıkanması gerektiğini ayrıntılarıyla açıklıyor ve parmak aralarının yıkanmasına vurgu yapıyor.

Yine, International Federation of Infection Control, şu hastalıkların hepsinin el temasıyla bulaştığını ve bunlardan korunma yolunun el yıkama olduğunu belirtiyor:

  • Tifo, kolera, dizanteri,

  • Bulaşıcı sarılık, çocuk felci, uçuk,

  • menenjit, sitomegalo virüs,

  • viral konjiktivit(göz infeksiyonu)

  • deri çıbanı (impetigo), uyuz, herpes zoster

Amerikan infeksiyon hastalıkları kontrol ve önleme merkezi şöyle diyor: İnfeksiyon hastalıklarından korunmanın en iyi yolu sık el yıkamadır.(Frequent handwashing is one of the best way to prevent the spread of infectious deseases –National center for infectious deseases)

Bu öneriler gerçekten bilimsel ve insanlara çok faydalı öneriler. Eğer bu öneriler dikkate alınsa ve tüm insanlar tarafından uygulansa tarih boyunca ve halen milyonlarca insanın ölmesine sebep olan bulaşıcı hastalıklar önlenmiş olur. Geçmiş yüzyıllarda, sadece tifo,kolera ve dizanteriden ölenlerin sayısı tüm savaşlarda ölenlerin sayısından daha fazladır. Bilim dünyası bu önerilerini mikroorganizmaları öğrendikten sonra yapmaya başladı. El yıkamanın şiddetle tavsiye edilmesi son 30-40 yıllık bir zaman dilimini kapsar. Acaba tarihte sık el yıkamayı daha önce insanlara tavsiye eden ve hatta sık el yıkamayı zorunlu kılan bir insan var mıdır? Evet. Bu kişi Hazreti Muhammed’dir(SAV). Peygamber Efendimiz Allah’ımızın emri olarak günde beş kez el yıkamayı kendisine inananlara tebliğ etmiştir. “Ey iman edenler! Namaz için kalktığınızda, yüzünüzü, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedin, topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayın.” (Maide 6) Bu ayetle Kuran-ı Kerimde abdest açıkca tanımlanmış ve namaz kılmadan önce el yıkama zorunluluğu getirilmiştir.

İslam sık sık el yıkamayı çok çeşitli vesileleri kullanarak teşvik etmiştir. İşte örnekleri;

  • Yatarken abdest almak sünnettir.

  • Peygamberimiz(SAV), kendisine inananlara öfkelendiklerinde abdest almalarını öğütlemiştir.

  • Yine, Peygamberimiz(SAV); Gıybet(onu bunu çekiştirme), yalan, koğuculuk gibi günahları işleyenlerin derhal tövbe etmelerini ve abdest almalarını emretmiştir.

  • Yemekten önce ve sonra el yıkamak sünnettir.

  • Tuvaletten sonra el yıkamak sünnettir.

  • Kur’an öğrenebilmek ve okuyabilmek için abdest almak gerekir

  • Kabeyi tavaf edebilmek için abdest zorunludur.

  • Hadis-i şerif’de “Bilin ki en hayırlı ameliniz namazdır. Gerçek mü’minden başkası da daima abdestli olmaya çalışmaz.” denilerek insanların sık sık el yıkamaları garanti altına alınmıştır.

Abdesti bozan şeyleri düşününüz ve her insanın bunlardan sonra abdest aldığını(el yıkadığını) göz önüne getiriniz. Böyle bir toplumda bulaşıcı salgın hastalık olur mu! Elbette olmaz. İnfeksiyon hastalıkları kontrol ve önleme merkezi ne diyor. “İnfeksiyon hastalıklarından korunmanın en iyi yolu sık el yıkamadır.” İşte uygulama “abdest”.

Yine bir hadis-i şerif’de “Abdest aldığın zaman el ve ayaklarının arasını iyice ovuşturup temizle” -Tirmizi taharet 30

” buyrularak, International Federation of Infection Control’ün yeni yeni önerdiği parmak arası temizliğine o günden dikkat çekiliyor. Acaba Müslümanlar bu öğüdü dikkate almışlar mıdır? Evet, abdest alırken parmak aralarını yıkamaya islami litaretürde hilalleme denilir ve abdest alan Müslümanların çoğu bu bilgiyi uygular.

İslamiyet, el yıkamanın yanında her abdestte kolları da yıkatmaktadır. Bugün yayınlanan hiçbir hijyen kitabında, cerrahlar dışındaki diğer insanlar için, ellerin yanında kolların da yıkanmasını öneren tek bir satır yoktur. Çağdaş tıpta, ellere ilaveten kol yıkama sadece cerrahi yıkanma için zorunlu kılınmaktadır.Sokaktaki her insanın, elleri yanında kollarını da yıkadığını düşününüz. Böyle bir toplumu bulaşıcı hastalıklar tehdit edebilir mi!

Bundan 200 yıl önce yaşayan bir insana sık sık hiç olmazsa günde beş kez ellerini yıkamalısın denilseydi herhalde kahkahalarla güler ve muhtemelen “ellerimden ne istiyorsun “ derdi.Ama, Müslümanlar hiç nazlanmadan asırlar boyu bugünkü tıbbın öngördüğünden daha sık ellerini yıkadılar.

Yine sokakta dolaşan herkesin gün boyunca rahatlıkla elini yıkayabileceği yerler, sadece İslam ülkelerinde mevcuttur. Her ibadet yerinin yanında halka her zaman açık olan bir abdest alma yeri mevcuttur.Bugün Dünya sağlık örgütünün her insana el yıkamayı öğretmek için uğraşması elbette güzel bir başlangıçtır. Ancak bu çabalara çok daha önce başlayan ve bütün Müslümanlara yüzde yüz oranında uygulatan Peygamberimizdi(SAV).

2.Yüz hijyeni:

Yüz yıkama, özellikle göz enfeksiyonlarından korunmada çok önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü(WHO), dünyada her yıl 9 milyon insanın kör kalmasına sebep olan trahomun 2020 yılına kadar temizlenmesi için bir çalışma başlatmış ve bunun için en temel kuralın yüz yıkama ve çevre temizliğinin sağlanması olduğunu belirtmiştir. Sokaktaki insana sık sık yüzlerini yıkatabilirsek ve çevre temizliğine duyarlı hale getirebilirsek 2020 yılında artık 9 milyon insan kör kalmayacaktır. Her yıl 9 milyon insanın, yüz yıkama ihmalinden dolayı kalıcı kör olması ne kadar acı. Dünya sağlık örgütünün bu çalışması elbette her türlü övgüye layık. Yılda 9 milyon insan kör kalırsa ,10 yılda kör kalanların sayısı 90 milyon eder. Bu sayı Türkiye nüfusundan bile fazla.

Dikkat ediniz. WHO’nun başlattığı yüz yıkama ve çevre temizliğini Peygamberimiz 14 asır önce başlatmıştı. Çevre temizliği bilincinin hiç gelişmediği o çağda Peygamberimizin çevre bilinciyle ilgili hadis-i şerifleri başlı başına incelenmesi gereken bir konudur. Bu konuyu uzmanlarına bırakıp çevre temizliği ile ilgili Peygamberimiz’in hadislerinden bir tanesini kayda geçirelim: “Çevrenizi ve evlerinizi temiz tutunuz.” –Tirmizi-edep H.2799

Eğer bugünün insanları Peygamberimiz’in getirdiği abdesti uygulasalar ve çevrelerini temiz tutsalar, her yıl 9 milyon insan kör kalmaz. Kim bilir sadece yüz yıkamamaktan dolayı on dört asır boyunca kaç kişi kör kaldı veya diğer bulaşıcı hastalıkların ağına düştü.

3.Ağız hijyeni:

Ağız ve dişler vücudun giriş kapısıdır. Sağlıklı ve bakımlı bir ağız en önemli sağlık belirtisidir. Ağız sağlığının başlangıcını ise diş sağlığı oluşturur. Sağlıklı dişler, kişinin beslenmesinde, konuşmasında, besinleri yutmasında, estetik olarak güzel görünmesinde, genel olarak sağlıklı olmasında rol oynarlar.

Ağız içi ortamı mikropların yaşamlarını sürdürebilmeleri açısından son derece uygun bir besi yeri oluşturur. Hemen hemen bilinen tüm mikroorganizmalar ağızdan üretilebilmiştir. Ağız uygun şekilde temizlendiğinde, bu mikropların hastalık yapmaları söz konusu değildir. Ağzın kendine özgü savunması, florası ve pH dengesi vardır. Ağız ve dişlerin gerekli bakım ve temizliği yapılmadığında dengeler olumsuz yöne doğru kayar ve dişetleri iltihaplanır,dişler çürür.Şöyle ki; Ağzın normal florasında bulunan bakteriler, karbonhidratlardan laktik asit oluşturur. Laktik asitle ağızdaki müküs ve bakteriler bir araya gelerek yapışkan bir madde üretirler. Diş yüzeyini kaplayan bu maddeye plak denir. Plak, özellikle dişin dişeti ile birleştiği alanda gelişir. Plakta bulunan bakteriler laktik asit oluşturmaya devam ederler. Ve plakta oluşan asit dişin mine tabakasını tahrip ederek küçük oyuklar oluşturur. Çürüğün başlangıcında bu kaviteler grimsi-beyaz görünürler. Bakteriler, oluşan bu oyuklardan dişin iç tabakalarına (dentin ,pulpa) geçerek enfeksiyona neden olur. Oyuk dişin iç tabakasına doğru ilerledikçe, diş siyah ya da kahverengi renkli bir görünüm alır.Diş üzerinde oluşan plaklar ağzın çalkalanması veya ağza su sıkılması ile dişin üzerinden temizlenemez. Dişlerin mutlaka ovalanarak veya sürterek temizlenmesi gerekir(diş fırçalama).

Ağız hijyeni hergün düzenli olarak dişlerin fırçalanmasını, diş etlerinin uyarılmasını ve ağzın bol su ile çalkalanmasını gerektirir. Ağız hijyeni, diş çürüklerinin ve diş eti iltihaplarının önlenmesinde son derece önemlidir.

Son yüzyılda ulaştığımız bu bilgileri, diş hekimlerimiz toplumla paylaşıyor. Her insanın dişini fırçalaması için yoğun gayret gösteriyorlar. Tıbbın ulaştığı bu bilgiler ve diş sağlığı için gösterilen bu gayretler elbette övgüye değer çalışmalar. Ağzı yıkama ve diş fırçalama, tüm toplum olarak uymamız gereken önemli bir sağlık önerisi. Tekrar soralım, bundan 600 yıl önce dünyanın herhangi bir bölgesinde günde beş kez ağzını yıkayan ve dişlerini fırçalayan bir insan gösterilebilir mi? Evet. Hem de milyonlarca. Hangi İslam ülkesine gitseniz, insanların büyük çoğunluğu itibarıyla günde beş veya daha fazla ağızlarını yıkadıklarını (abdest) ve dişlerini fırçaladıklarını görürsünüz (misvak). Niçin Müslümanlar ağızlarını yıkarken aynı zamanda dişlerini fırçalıyorlardı. Hem de mikroplar ve bunların diş çürümelerine sebebiyet verdiği bilinmezken. Çünkü ağız temizliğini ve diş fırçalamayı Peygamberimiz bütün Müslümanlara öğretmişti. İşte diş fırçalamayı öğütleyen hadis-i şeriflerden birkaçı;

“Şüphesiz ki ağızlarınız Kuran’ın yollarıdır.Onu misvak ila temizleyip güzelleştiriniz.” -İ. Mace taharet H.291

“Ümmetimden abdest alırken ve yemekten sonra ağızlarını ve dişlerini temizleyenler ne güzel iş yapmış olurlar.” -Müsned 5/416

“Misvak bulunmadığı zaman parmaklar misvak görevi yapar.” -S.Kübra 1/40-41

“ Ümmetime zorluk çıkarma endişem olmasaydı; her namaz için misvaklanmalarını emrederdim.” -S.Kübra 1/34

Peygamberimiz’in(SAV) dişleri bembeyazdı. Bugün insanlar, diş sağlığı için daha fazla bilgi sahidir. En azından dişler fırçalanmazsa diş çürüklerinin oluşacağını hemen herkes bilmektedir. Acaba günümüz toplumunda insanların ne kadarı dişlerini fırçalamaktadır. Üniversite mezunları arasında yapılan bir çalışmada günde iki kez dişlerini fırçalayanların oranı %40 bulunmuştur. Halbuki Peygamberimiz(SAV), içinde bulunduğu toplumun %100’üne diş fırçalamayı benimsetmiş ve uygulatmıştır. Aynı oran, el yıkama ve yüz yıkatmada da söz konusudur.

4.Burun hijyeni:

Burun koku duyusunu almasının yanında, solunan havanın ısıtılıp nemlendirildiği ve içinden geçen havadaki yabancı cisimlerin tutulduğu organımızdır. 1 gram burun ifrazatında yaklaşık 10 milyon bakteri bulunur. İnsanların %30-50’sinin, burunlarında besin zehirlenmesi yapan stafilokokkus aureus bakterisini taşıdıkları bilinmektedir.Onun için burun temizliği mutlaka sağlanılmalıdır. Günümüz hijyen kitaplarında burun temizliği sabah ve akşam önerilmektedir. Halbuki her müslüman abdest alırken, her abdestte buruna suyu iyice çekerek burun temizliği yapar. Yani günde beş veya daha fazla burun temizliği yapılmış olur.

5.Göz hijyeni:

Gözlerin normalde özel bir bakıma ihtiyacı yoktur. Çünkü gözler sürekli olarak gözyaşı ile yıkanır. Göz kapağı ile kirpikler yabancı cisimlerin göze girmesini engelleyerek gözün temizliğine katkıda bulunurlar.

Bu hususlar düşünülerek çağdaş hijyen kitaplarında göz hijyeni için ayrıca bir temizlik önerilmemekte,yüz yıkamanın yeterli olacağı ifade edilmektedir.

Ancak özellikle konjiktiviti(göz iltihabı) önlemede ve gözyaşı eksikliği olanlarda gözlerin sık sık yıkanması önemlidir. Toplumda,tamamen sağlıklı olanların yanında yaşlılar , düşkünler ve hastalar da vardır. Bağışıklık sistemi zayıflamış yaşlılar,düşkünler ve kronik hastalar için göz hijyeni daha da önemlidir. Abdest sırasında günde beş kez gözler de yıkanmış olur. İşte hadis-i şerif: “Abdest aldığınız zaman gözlerinize abdest suyundan içiriniz”

6.Ayak hijyeni:

Günümüz tıbbında ayak hijyeni sabah ve akşam önerilmektedir. Abdestle günde beş kez ayak hijyeni sağlanmaktadır.

Sonuç olarak, abdest bugünkü hijyen önerilerimizden daha yüksek bir temizlik anlayışını yansıtmaktadır. Özellikle uygulama alanındaki başarısına hiçbir toplumsal temizlik projesi yetişemez.

Şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki;Gelmiş geçmiş insanlar içinde temizliğe en fazla dikkat eden Peygamberimiz’dir(SAV). Arkadaşları ile birlikte uygulamalı tertemiz bir hayat yaşadı. Bunun en sağlam kanıtı, temizlik ile ilgili söyledikleri ve yaşadıklarıdır.

Günlerce aç ve susuz kaldıklarında, savaş şartlarında, kavurucu çöl sıcağında temizlik konusunda asla taviz vermemiş ve örnek bir hayat yaşamıştır. Hayatı boyunca hep abdestli dolaşan Peygamberimiz gibi el,yüz,ayak ve vücut temizliğine, o günden bugüne bu denli dikkat etmiş ikinci bir insan göstermek mümkün değildir.

Peygamber Efendimiz ve arkadaşları dünyaya temiz toplum dersi vermişlerdir. Hatta temiz toplumunda ötesinde “tertemiz bir toplum”.

http://www.bebekdoktoru.org/sem-cabhpa.htm