"..... ALLAH size güçlük çıkartmak istemez, Ancak O sizi Tertemiz / Ak pak/Arı duru kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, Umulurki şükredersiniz "

20 Eylül 2010 Pazartesi

Peygamberimizin abdesti





















PEYGAMBERİMİZİN ABDESTİ

Peygamber -aleyhisselâm-, ibâdet hayâtını temizlik üzerine binâ etmiştir. İnsanın rûhen temizlenmesinde, iyiliklere yönelmesinde ve nefsin ihsân mertebesine ulaşabilmesinde, maddî temizliğin de büyük bir tesiri vardır. Bu mânâda Cenâb-ı Hak:

"Allâh temizlenenleri sever."
buyurmaktadır. (el-Bakara 2/222) Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- de:

"Temizlik îmânın yarısıdır." (Müslim, Tahâret, 1) hadîsi ile bu hakîkati ifâde etmiştir.

Allâh Teâlâ, huzûr-ı âlîsine çıkacak olan mü'min kullarının abdest alarak maddî ve mânevî kirlerden arınmış olmalarını istemektedir. Bu sebeple namaz ve tavaf gibi ibâdetlerden önce abdest almayı kullarına farz kılmıştır. İslâm âlimleri faziletine ve ehemmiyetine binâen, abdesti başlı başına bir tâat olarak görmüşlerdir. Abdestin fazîletini beyân eden bir rivâyet şöyledir: Ukbe bin Âmir -radıyallâhu anh- anlatıyor:

"Develerimizi sırayla güdüyorduk. Bir gün nöbet bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra çıkardım. Dönüşte Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in geldim, ayakta halka hitab ediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim:

«Güzelce abdest alıp, sonra iki rekât namaz kılan ve namaza bütün rûhu ve benliği ile yönelen herkese cennet vâcib olur!»

Bunları işitince, «Bu ne güzel!» dedim. Önümde duran birisi, «Az önce söylediği daha güzeldi!» dedi. Baktım, bu kişi Ömer bin Hattâb idi. O, sözüne şöyle devam etti; Sen daha yeni geldin. Az önce şöyle demişti:

«Sizden kim güzelce abdest alır, sonra da: ?Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûluh', derse kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır. Hangisinden isterse oradan cennete girer.» " (Müslim, Tahâret, 17)

Abdestin fazîletini anlatan diğer bir hâdiseyi de Ebû Hureyre -radıyallâhu anh- nakletmektedir. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- birgün kabristana geldiler ve:

"? Allâh'ın selâmı üzerinize olsun ey mü'minler diyârının sakinleri. İnşaallâh birgün biz de sizin yanınıza geleceğiz. Kardeşlerimizi görmeyi ne kadar da çok arzuladım. Onları ne kadar da özledim!" buyurdular. Ashâb-ı kirâm:

? Biz senin kardeşlerin değil miyiz yâ Resûlallâh! dediler. Efendimiz :

"? Siz benim ashâbımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz dünyâya gelmeyenlerdir." buyurdu. Ashâb-ı kirâm -radıyallâhu anhüm ecmaîn- :

? Ümmetinizden henüz dünyâya gelmeyen kimseleri nasıl tanırsınız ey Allâh'ın Resûlü, dediklerinde:

"? Düşünün ki bir adamın ayakları ve yüzü beyaz olan bir atı var. O kimse bu atını, hepsi simsiyah olan bir at sürüsü içerisinde tanıyıp bulamaz mı?" diye sordu. Ashâb-ı kirâm:

? Evet, bulur ya Resûlallâh! dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:

"? İşte onlar da abdest âzâları bembeyaz olduğu halde gelecekler. Ben önceden gidip havuzumun başında ikram etmek için onları bekleyeceğim?" buyurdu. (Müslim, Tahâret, 39)

Müslüman'ın fârik vasfı temizlik olduğu için, kıyâmet gününde de abdest âzâları nûrlu olarak parlayacak ve Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-' in ümmeti oldukları bu husûsiyetlerinden belli olacaktır. Bunu bilen mü'minler, abdesti en güzel şekilde almaya ve suyu mümkün olduğu kadar fazla yere ulaştırmaya çalışmışlardır. Tâbiînden Ebû Hâzim, Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-' ı abdest alırken görmüş, kollarını koltuğunun altına kadar yıkıyormuş. Bunun üzerine:

? Ey Ebû Hureyre bu nasıl abdest? diye sormuş. Ebû Hureyre:

? Ey Benî Ferrûh! Siz burada mıydınız? Burada olduğunuzu bilseydim böyle abdest almazdım, dedikten sonra şöyle devam etmiştir:

? Ben, dostum Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken işittim; "Kıyâmet gününde mü'minin nûru, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır." (Müslim, Tahâret, 40)

Abdest, sâdece ibâdet için alınmamalıdır. İslâm, ibâdet hâricindeki zamanlarda da, devamlı olarak abdestli bulunmaya teşvik etmiştir. Ancak buna müdâvim olabilmek ve her ânı temiz bir şekilde yaşayabilmek, her insanın yapabileceği bir iş değildir. Bunu, ancak abdestli bulunmanın faydalarını ve önemini bilen kimseler başarabilir. İşte bu yüzden devamlı temiz bulunmak, îmânın bir alâmeti kılınmış ve hadîs-i şerîfte; "Abdeste, ancak mü'min kimse müdâvim olur." buyrulmuştur. (Muvatta, Tahâret, 6)

Nitekim bu konuda Sevgili Peygamberimiz'in hayâtında çok canlı misaller vardır. Ebû Cuheym -radıyallâhu anh-'ın anlattığına göre Allâh Resûlü, Cemel kuyusu tarafından gelirken bir kişiye rastlamıştı. Adam ona selam verdi ancak Efendimiz selâmını almadı. Hemen bir duvarın yanına varıp yüzünü ve ellerini meshederek teyemmüm etti, ondan sonra selâmını aldı. (Buhârî, Teyemmüm, 3)

İbn-i Abbas -radıyallâhu anh- şöyle anlatır; "Resûl-i Ekrem Efendimiz tuvâletten çıkar, önce suyu eline dökerek ellerini yıkar, sonra onu uzuvlarına sürerek hafif bir abdest alırdı. Ona:

? Ey Allâh'ın Resûlü suyun yakınındasınız! (Niçin böyle yapıyorsunuz?) dedim. Efendimiz şöyle cevap verdi:

"? Ne bileyim, belki ona ulaşamadan (rûhumu teslîm ederim.) " (İbn-i Hanbel, I, 288)

Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz, gusül abdesti alması gereken durumlarda, gusledinceye kadar abdestsiz durmamak için, ellerini duvara vurup teyemmüm ederdi. (Heysemî, I, 264)

Allâh Resûlü'nün bu tatbikâtı ve teşvikleri neticesinde çoğu mü'minler, abdestleri bozulduğunda hemen yenisini almayı veya abdestleri olduğu halde, üzerinden biraz zaman geçtiğinde, onu tâzelemeyi âdet hâline getirmişlerdir. Nitekim şanlı ecdâdımızın mübârek sîmâlarından II. Abdulhamîd Hân'ın, yastığının altında bir tuğla bulundurduğunu, uykudan kalktığında, abdesthâneye gidinceye kadar bile abdestsiz yürümemek için teyemmüm ettiğini, kızı anlatmıştır.

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- , buna teşvik için, abdesti olduğu hâlde, tâzelemek niyetiyle tekrar alan mü'minleri müjdeleyerek; "Kim abdestli olduğu halde, abdest tâzelerse, Allâh Teâlâ bu sebeple kendisine on (misli) sevab yazar." buyurmuştur. (Tirmizî, Tahâret, 44)

Abdestin fazîleti ile alâkalı bir çok hadîs-i şerîf mevcuttur. Bunların hepsini zikretmek mümkün olmadığından, abdesti, hikmet ve fazîleti ile birlikte anlatan son bir hadîs-i şerîfe daha yer verelim:

"Sizden kim abdest suyunu hazırlar, mazmaza ve istinşakta bulunur (ağzına ve burnuna su çeker) ve bunları temizlerse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür. Sonra, Allâh'ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, yüzü ile işlediği günâhlar, sakalının uçlarından su ile birlikte dökülür. Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günâhları su ile birlikte parmaklarından dökülür gider. Ardından başını meshedince, başının günâhları saçlarının ucundan su ile birlikte akar gider. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günâhları, parmak uçlarından su ile birlikte akar gider. Daha sonra kalkıp namaz kılar, Allâh'a hamd ü senâda bulunur, O'na lâyık-ı vechile ta'zîmini gösterir ve kalbinden Allâh'tan başkasını (n korku ve muhabbetini) çıkarırsa, annesinden doğduğu günkü gibi bütün günâhlarından arınır." (Müslim, Müsâfirîn, 294)

Bu hadîs-i şerîfte, kulakları ve boynu meshetmek geçmemektedir. Ancak fıkıh kitaplarımızda bâzı delillere istinâden, başı meshettikten sonra içten ve dıştan kulakların, daha sonra da üçer parmağın arkası ile boynun meshedilmesi sünnettir, denilmektedir.

İnsan, Allâh'a tam olarak teveccüh etmedikçe, nefsinin tezkiyesi ve kalbinin tasfiyesi için bütün gayretiyle çalışmadıkça, hakîkî temizlik tahakkuk etmez. Bundan dolayı abdest için bir kısım duâ ve zikirler tavsiye edilmiş ve nefsin derinliklerinde tesirini gösteren dahilî temizliğin tahakkuku da bunların okunmasına bağlanmıştır. Bu sebeple abdest alırken zâhire dikkat edip temizliği güzel yapmakla birlikte, her bir âzâyı yıkarken, belirtilen duâları okuyarak mânen de temizlenmeye niyet etmek gerekmektedir. Huzûrlu bir abdest, ancak bu duâ ve zikirlerin okunması ile alınabilir.

Resûlullâh Efendimiz'in ehemmiyetle üzerinde durduğu diğer bir nokta da, misvak kullanmaktır. Sevgili Peygamberimiz, sâir vakitlerde de sıkça kullanmakla birlikte, hâssaten abdest alırken misvak kullanmaya daha çok önem vermiş ve buna ısrarla teşvik etmiştir. "Eğer ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namaz (hazırlığın) da misvak kullanmalarını emrederdim." buyurmuştur. (Buhârî, Cum'a, Peygamber Efendimiz diğer bir hadislerinde de; "Misvak ağız için temizlik vâsıtası ve Rabbin rızâsını kazanmak için de bir vesîledir." (Nesâî, Tahâret, 5) buyurarak, misvağa bu kadar ehemmiyet atfetmesinin hikmetini beyân etmiştir.

Hiç yorum yok: