"..... ALLAH size güçlük çıkartmak istemez, Ancak O sizi Tertemiz / Ak pak/Arı duru kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, Umulurki şükredersiniz "

2 Ekim 2007 Salı

Alevilerde abdest anlayışı - Abdestimiz alınmış namazımız kılınmış






Aleviler abdest almaz gibi bir saçmalık bulunmaktadır. Tıpkı mum söndü olayı gibi tamamen alevileri karalamak için uydurulmuş bir saçmalıktır.

HALKA NAMAZI ABDESTİ
Alevilikte Halka Namazı için ön şartlardan biri "abdest" almaktır. Ceme katılacak her kişi önceden kendi vücut temizliğini yapmak zorundadır. Yapılan bu temizlik abdest almayla özdeştir.
Bu temizlenmede
ayağını yıkarken "ayaklarıml a kötü yola gitmeyeceğim" diye niyet eden kişi,
ellerini yıkarken "elini harama uzatmayacağına" ,
ağzını yıkarken "dili ile kötü söz söylemeyeceğine ",
yüzünü yıkarken "kimseye kötü gözle bakıp, yüz kızartıcı bir suç işlemeyeceğine" niyet eder.

CEMDE PARMAK YIKAMA/SEMBOLİK ABDESTİ
Alevilikte ibadet biçimi olan cemlerde ise oniki hizmet sahibinden biri olan "ibrikçi" nin döktüğü su ile ellerinin sadece parmaklarını yıkama şeklinde gerçekleşen sembolik anlamda abdest alınmaktadır ki, bu abdest tutulan niyetlerin toplum huzurunda teyid edilmesi anlamını ifade eder. Alınan bu abdestte amaç ahlaksal arınma ve iç temizliğinin sağlanmasıdır.

Her Alevi-Bektaşi senede bir, dede ve köy halkının katılımı ile gerçekleşen "Baş Okutma" cem töreni ile toplumdan rızalık alıp, "yol'un" yasakladığı suçları işlemeyeceğini toplum ve dede huzurunda teyid eder. Talibin "yunması", "yıkanması" ve "manen temizlenip arınması" anlamına gelen bu abdeste alevilikte "Yıl Abdesti" adı verilir.

YIL ABDESTİ
Yıl Abdesti; Sünni inanç mensuplarında olduğu gibi tuvalete çıkmak, eşiyle birlikte olmak gibi durumlarda bozulmamakta, ancak abdest alınırken tutulan niyetlerden birinde zaafa uğrayarak (zina, hırsızlık, adam öldürme vb.) inancın yasakladığı suçlardan birini işlemesi durumunda, inanç mensubunun "düşkün" ilan edilerek cezalandırılmas ı sureti ile bozulmaktadır. Fiziki temizlik Halka Namazı için esas olmakla birlikte cemlerde alınan abdestte fiziki bir temizlenmeden çok, manevi anlamda bir arınma ve iç temizliğinin gerçekleştirilm esinin amaçlandığı görülmektedir.


Abdest Farsça bir kelimedir. Ab "su" dest "boy" anlamına gelmektedir. Yani bedenin dış temizliği demektir. Alevilikte iki türlü abdest vardır, biri su ile alınan abdest, diğeri de cemde ikrar verilerek alınan abdesttir.
Mümin olan herkes yüce Allah'a ibadet edeceği zaman ilk olarak temizlenmesi gerekir. Temizlik her insan için farz olan bir görevdir. İnsanlar ibadet edeceği zaman mutlaka abdestini alır ve ceme o şeklide gelir. Çünkü abdest ibadete hazırlık demektir.
Kur'an-ı Kerim Maide Suresi 6. ayette; " Ey inananlar! Duaya durmak istediğiniz zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızın bir kısmını ve topuklara kadar ayaklarınızın bir kısmını yıkayın".
Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli de; Adem gerek kim suya yaraya, su gerek kim namaza ( dua) yaraya, namaz ( dua ) gerek kim Hak Teala'ya yaraya" buyurmuştur.
Demek ki; ceme gelirken ibadet yapmadan önce, bedenimizi temizleyip temiz giysilerimizi giyerek o şekilde gelip ibadetimizi yapmalıyız. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim Araf Suresi, ayet 31 de:"Ey Ademoğulları ! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın" demiştir. Kur'an da ibadethaneye girmenin ilk şartının temizlik olduğunu bildirmektedir. Temizliğin olmadığı yerde de ibadette olmaz.
İlk kapımız olan şeriat kapısında abdest su ile alınır. Şeriat kapsının 10 makamından biride temizliktir, temiz giyinmektir. Abdest yüce Allah'ın huzuruna temiz olarak çıkmak amacıyla alınır. Su temizleyici ve arıtıcıdır. Abdest alınacak suyunda mutlaka temiz olması gereklidir. İçi pis olan bir su kendini temizleyemediği gibi bizim bedenimizdeki kirleri de temizleyemez. İşte bu yüzden suyun temiz olması çok önemlidir.
Alevilikte ki ikinci ve hakiki abdest cemde pir huzurunda alınan tarikat kapısındaki abdesttir. Bu abdest tövbe ile alınır, kişinin iç temizliğidir, kalp ve gönül temizliğidir.
Alınmış abdesttim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa
Pir Sultan Abdal
Pir Sultanın bahsettiği abdest arif olan kişilerin aldığı abdesttir. Bu abdesti almak her kişinin değil er kişilerin aldığı abdesttir. Yani öyle bir abdest al ki Hakk'ın huzuruna kadar bozulmasın. Bu abdest bir defa alınır. Kişi bu abdesti alırsa bozmamak şartı ile almalıdır. Bu abdest alındığı zaman bozulmamalıdır, çünkü bu abdest ikrarın adıdır. Yolumuz; " öl ikrar verme öl ikrarından dönme" yoludur. Bu abdesti kişi nefsine hakim olamadığı, verdiği ikrardan döndüğü zaman bozar.

Asıllardan asıl nedir?
Usullerden usul nedir?
Şeriatta su pak eder
Tarikatta gusül nedir?
Yunus Emre
Şeriat kapısında su pak eder demiştik. Tarikatta ise iç temizliğe yani öz temizliğine özen gösterilir. Yunus Emre'nin bahsettiği abdest budur. Kişinin iç yani öz, gönül temizliğidir.
Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli: " Eliniz kirli idi yıkayıp temizlendiniz, Ayağınız kirli idi yıkayıp temizlendiniz. Yüreğinizdeki kini, kibri, hasetliği, şehveti su ile nasıl temizleyeceksiniz." Ve yine devamla; " Şu şişeyi görüyor musunuz ? İnsan bir şişeye benzer; bu şişenin içi pislikle doluysa bunun ağzını kapatıp da çeşmenin altında yüzlerce kere yıkasanız da bu temiz olamaz, yapılacak iş nedir? Bunun kapağını açmak, pisliği dökmek, şişenin içini yıkadıktan sonra da dışını yıkamaktır." Der ve devamla; " Daima tövbecisin, ne vakit bu tövbeden, tövbe edeceksin onu söyle?"
Burada Hz. Pirin bahsettiği insanın ruh temizliği ve ahlak temizliğidir. Eline- Diline- Beline sahip olmaktır. Gerçek temizlik insanın gönlünde, ruhunda, düşüncelerinde yapacağı temizliktir. İnsan ruhunu her türlü kirlerinden arındırmalı ki gerçek abdesti alabilsin. Eğer insan ruhunu arındıramadıysa, nefsine hakim olamıyor ise günün her saati elini, yüzünü, ayağını yıkasa bunun insana ne yararı olabilir ki?
İnsan bütün hatalarına, günahlarına tövbe edip Pir, Mürşit huzurunda ikrar verip sorgu sualden geçerek tarikat abdestini almalıdır. Bu abdesti de yaşadığı süre içersinde bozmamalıdır. Bu abdest Pir huzurunda alındıktan sonra eğer bozulursa bozan kişi düşkün sayılıp toplumdan dışlanır. Düşkünlüğünde derecelerine göre cezaları vardır.
İnsan tarikatta tövbe edip, Allah'ın hakiki evi olan kalbini temizlemek zorundadır. Yüce Allah bir ayetinde: "Ben size şah damarınızdan daha yakınım" buyuruyor. Onun evi biz insanoğlunun kalbidir. Bizimde o evi tertemiz tutmamız gerekir. Eğer o ev temiz olursa misafir o eve gelir yerleşir, eğer o ev kirli olduktan sonra içi boş çürümeye terkedilmiş olur. İşte o evi temiz tutalım ki çürümesin misafir olan yaratan gelip sevgisi ile rahmeti ile o eve huzur ve sevgi yerleştirsin.
Ruhunda, düşüncelerinde kötülük besleyen insan, abdest almakla, namaz kılmakla, oruç tutmakla, Allah katında makbul bir kul sayılmaz. İnsan ilk önce içini, ruhunu temizlemeli ki yaratanın huzuruna temiz olarak çıkmaya hak kazanabilsin.
Hz. Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli "Arif arılığı Tahir'dir" buyuruyor. Tahir kelimesinin sözcük anlamı her türlü kirden arınmış demektir. Arif olan kişiler, ruhunu, düşüncelerini, gönlünü her türlü kirden arındırmış, birer İnsan-ı Kamildirler. Onlar hakiki abdestini almış pak olmuşlardır. Kendini temizlemiş pak olmuş, İnsan-ı Kamil mertebesine gelmiş kişi kirli gönülleri de temizleyebilir. Çünkü onlar tertemiz bedeni temizleyen bir su gibi olmuşlardır. Saf temiz bir su nasıl ki bedenimizi leke, kir bırakmadan temizleyebiliyorsa ariflerde ruhumuzu temizleyip tertemiz yapabilirler.
Yüce Allah'ın ilk yarattığı insana, meleklerini secde ettirmesi insana ne kadar değer verdiğini gösterir. Yüce Allah'ın böylesine değer verdiği, nefesinden soluk vererek yaratmış olduğu her insanın bedenini ve ruhunu her türlü kir ve çirkinliklerden arıtması, onu Yüce Allah'ın istediği gibi saklayıp nefsine hakim olarak koruması Yüce Allah'a karşı yüklemiş olduğu en büyük ve en kutsal görevdir.
İnsan günah işleyerek toplum kurallarının dışına çıkarak, Yüce Allah'ın emirlerine karşı gelerek bedenini ve ruhunu kirletmiş olduğu için aldığı abdest hiçbir işe yaramamış ve abdest aldığı su temizleme görevini sağlayamamıştır.
Ağızlarından çirkin, küfür eksik olmayan iftira eden, yalan söyleyen, dedikodu yapan, yetimin yoksulun malını çalan, alış verişe hile katan, haksız yere para kazanan, haram yiyen, zina eden, bencil, kindar, hilekar, haset, fesat, vicdansız, açgözlü olan kişiler ne kadar abdest alırlarsa alsınlar Allah katında onlar pak değillerdir.
Sonuç olarak; abdest insanın ruhunun, ahlakının, kalbinin temiz olması demektir. Allah katında da kabul olan bu abdesttir.
İnsan dış bedeninin temizliğinin yanında iç temizliğine daha çok önem vermelidir. İbadet yapmadan önce dış beden temizliğini yapacak ibadette ise iç temizliğini yapacaktır.
Kur'an buyurur ki; " Etkili bir öğüt veren tövbe ile Allah'a yönelin" Tahrim Suresi, 8. Ayet. Tövbede kişiye mahsustur. Allah'a verilen ikrardır. Kişi gerçekten tövbe etmiş ve verdiği ikrara sadık kalabilmişse, Aleviliğin kurallarına uyabilmişse işte o zaman hakiki abdestini almıştır. Allah bizleri gerçek abdest alan Salih, pak, ameli temiz kullardan eylesin.

Yılmaz DOĞAN Dede



Bedenin abdesti su ile,


Nefsin abdesti gözyaşı ile,

Aklın abdesti ilim ile,

Ruhun abdesti aşk ve muhabbet iledir


a-) Zahiri (Dış temizlik)


Değerli Canlar!
Biliyorsunuz cem evi ibadet yeridir. İbadette amaç insanın özünü nizam’a (terazi) koyup Allah’ın huzurunda yaptıklarının hesabını vermektir. İnsanın bu hesabını cevap verebilmesi, tevekkür ederek ruhunu yükseltip, Allah’a teslim olması gerekir. Eğer tevekküre girecek bir insanın bulunduğu mekanda kötü kokular varsa ibadet etmesi güçleşir. Bir insanın temiz olmaması veya kötü kokular yayması, o insanın ibadeti esnasında Allah’a teslim olmasına mani olur. Temizliğimize önem vermek, hem kendi sağlığımızı, hem çevremizi, hem de insanların sağlığımızı korumuş oluruz.

b- Batıni (İç temizlik):
Değerli canlar!
Asıl ibadet ruh arılığı ve vicdan temizliğidir. O temizlik Allah’ı çeşmesine varıp, gönül yurdunu temizleyip,rıza yoluna varmaktır.
Alevilikte abdest, dış bedenin yıkanması yanında, asıl önemli olan manevi iç temizliğin adıdır. Hz. Mevlana; “Bedeniniz kirliydi yıkayıp temizlendiniz, ya aklınız kirlendiyse onu ne ile temizleyeceksiniz” diyor. Bu zahirlikten sıyrılıp, Hakk’a ulaşabilmek için Hakk’ın inşa ettiği binayı temiz tutmalıyız. Asıl oradaki “Beyt-el mamür” dediğimiz gönül evimiz pak etmeliyiz.
Her türlü ahlaksızlığa, harama, zinaya kısaca bütün kötülüklere açık olan ve doğru yolda olmayan bir insan’ın Hakk’a ulaşması mümkün müdür? Hakk ve halkın huzurunda temiz sayılabilir mi?
Niyazi Mısri “Padişah girmez saraya hane mamur olmazsa” diyor. İçi pisliklerle dolu olan bir insan’ın gönlüne Hakk, Muhammed, Ali mihman olur mu? Sanmıyorum. İşte o temizlik kişinin ruhunda, özünde olmalıdır. Çünkü o öz Hakk’ın cevheridir. Ruh ve gönül temizliği devamlı olmalıdır. Dış temizlik olmayınca nasıl ki mikroplar bedenimize girerek bedenimizi hasta ettiği gibi iç temizlik, gönül temizliğimizde olmazsa ruhumuz hasta olur. Ruh hasta olunca da kişi şeytani fiillerden kurtulamaz.
Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli buyuruyor ki; “Eliniz kirli idi yıkayıp temizlendiğiniz, ayağınız kirli idi yıkayıp temizlendiniz. Yüreğinizdeki kini, kibiri, hasetliği, şehveti su ile nasıl temizleyeceksiniz.”

Değerli Canlar!
Gönül temizliği elbette su ile temizlenmez. Gönül temizliği ikrarla, tövbeyle temizlenir.
Tövbe: İnsan yaratıcı karşısında sürekli bir biçimde noksanlığını görmeli ve ondan yeterince olgunlaşmadığında da af dilemelidir. Allah’tan af dilemek, günah işlemek demek değildir. Sürekli boyut değiştiren ve yükselen benlik bir önceki halinde eksiklik görüp ve ona tövbe etmesidir.
Kur’an ; “Allah’tan af dileyin” diye buyurmuştur.
Yüce Tanrı, elçisine şöyle buyuruyor:
“Ey Muhammed! Eğer insanlar beni evlerine koyarlarsa, ağırlarlarsa, bende onları ağırlarım. Onlar bana gönül aynalarını gösterirlerse, ben de aradan perdeyi kaldırırım. Yüzümü gösteririm.”
Tanrı elçisi ise şöyle buyurdu;
“Allah’ım sen yemekten, içmekten, münezzehsin.(Arınmış ve uzak) Kullarınsa seni nasıl ağırlasın?”
Yüceler yücesi Tanrı buyurur;
“Benim sevgili peygamberim! Şöyle insanlara: Gönül evlerini alçak gönüllülük, aşıklık süpürgesiyle süpürsünler. Hırsı, nasılı, niçini, münafıklığı (iki yüzlülük) hainliği, çekememezliği, dedikoduyu süpürüp atsınlar. Yaptıkları kötü işlerden pişmanlık duysunlar ve pişmanlık suyu ile yıkansılar. Gizli işlerden vazgeçsinler sevgi sofrasını döşesinler. Aşk başlarına vursun.”
Allah’ın yazgısına razılık, teslim, o’ndan çekinme içinde olsunlar. Rica kapıları, tevekkül, iç bilgi denizi ve sabır bahçesinden yana açsın.
“Bismillahirrahmanirrahim’i ve La ilahe illallah’i gönül bohçasına ve benim katıma sunsunlar. Bende bu daveti kabul edeyim. (Dua edenin duasını kabul ederim Bakara, 186 ayet)
Bu bir anlık sunuşların karşılığını üç yüz altmış beş katıyla vereyim. Onun gönlüne gireyim. Beni konuk edişini kabul edeyim. Bende karşılık olarak Firdevs cennetini onlara saray yeri olarak vereyim. (Hacı Bektaş Veli Şerh-i Besmele)

Değerli canlar!
Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin belirttiği gibi, asıl temizliğin gönlümüzde ve yüreğimizde olmasının önemini belirtiyor. Gönlümüzdeki bütün yaramazlıkları süpürüp manevi anlamda iç temizliği sağlamalıyız.
“İnsan yüreği kadar insandır” demiş bir düşünür yüreğimizi Hakk’ın evi etmeliyiz ki, Hakk’da mihman olabilsin. En büyük alem orasıdır. O alem yanlışlarla doldurulursa doğruya yer kalmaz.


ABDESTİMİZ ALINMIŞ-NAMAZIMIZ KILINMIŞ

Öncelikle abdestin sözlük anlamına bir bakarak onu anlatalım daha sonra da sırası geldiğinde de namazı da sözlük anlamı ile birlikte anlatmaya çalışalım.

Abdest kelimesi farsça kökenlidir.İki ayrı kelimeden meydana gelmektedir. Bunlar sırasıyla;

AB: Sözlük anlamı olarak su demek. Dest’in ise, sözlükte iki ayrı anlamı var.

1-El anlamında, 2-Bir topluluğun en saygın yeri anlamlarını taşımaktadır.

Abdestin birleşik haldeki sözlük anlamı ise iki anlam taşımaktadır.
1-Namaz kılmaya başlama dan önce vücudun belli yerlerini din kurallarına göre yıkama.
2-El yıkama suyu olarak açıklanmıştır.
Abdestin sözlük anlamlarından sonra abdest almayla insanların ibadetlerine başlamadan önce bedenlerinin dışını temizlemeleri gerektiği anlatılmak isteniyor.
Bize göre bunun iki anlamı vardır.
1- Zahiri (görünen-dışsal)
2-Batini (görünmeyen-İçsel) anlamlarıdır.
Bütün inançlarda abdestin bu iki anlamı da bilinmesine rağmen bazı inanç gruplarında çoğunlukla abdestin zahiri (dışsal/görünen) kısmı daha öne çıkarılmıştır.
Ancak Alevilikte abdestin zahiri (görünen/ dışsal) yönü ile birlikte Batini (içsel/görünmeyen) kısmı da çok önemlidir.
Esas abdestin anlamı orada gizlidir ve o yüzden de önemi bir kat daha artmaktadır.
Tabii ki sadece ibadete başlamadan önce bedenin temizlenmesi değil her zaman temiz olması da önemlidir.

Hz.Peygamber (s.a.v.) “Temizlik imandan gelir” sözüyle de imanın en önemli kısmının temizlik den geçtiğini işaret etmiştir.
Ama hangi temizliği işaret etmektedir.
Bize göre beden temizliği olduğu kadar en önemlisi iç beden, gönül, ruh temizliğini işaret etmektedir.
Alevileri işte dış bedensel temizliklerine önem (ibadete-ceme başlamadan önce) verdikleri gibi en önemlisi olan, ruh temizliğine, abdestine daha çok önem verirler.
Bunu da inançları gereği ibadetlerinin dışında da yerine getirmeye gayret ederler.
Beden temizliği sadece belli inanç grubundaki insanlara ait değil, aksine bütün inanç gruplarındaki insanlar tarafından da bedensel temizliğe önem verilir.
Hakk aşığı Yunus’un şu sözleri buna güzel bir örnektir.

“Sanma ki herkes bunu bilmez değil
Yetmiş iki millet dahi elin, yüzün yumaz değil.”

İbadete başlamadan önce bedenin dışı temizlenerek, ibadet esnasında ibadette bulunan diğer insanları iğrendirilmemesi, pek de hoş olmayan kokularla, insanların akıllarının ibadetten alıkonulmaması gerekir.
Bunun içinde ibadete gidilirken bedenin dışı suyla yıkanarak abdest alınıp güzel, temiz giysilerimizi de giyerek ibadet etmek üzere hazırlanmış oluruz, olmalıyız.
Kuran’ın Araf suresinin 31.ayetinde Tanrı “Ey Ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın” demiştir.
Yine Alevilikte ki dört kapı, Kırk makamının, ilki olan Şeriat kapısının on makamından biri de “temiz giyinmektir.” demek ki ibadete gelen kişi buna uymak zorundadır.

Bu alınan abdest zahiridir,
ama Hakk’a ulaşmak için ibadete hazırlanmanın ilk aşamasından olan zahiri olarak bedenin dış temizliğini sağlamak yeterli midir acaba?
Hayır zahirilikten, çok Batini yönüyle Ruhun abdestinin de alınması gerekir ki Hakk’a yakınlaşmanın yoluna girebilelim.
Abdestin bir şeriat yönü, bir de Tarikat yönü vardır.
Buraya kadar abdestin zahiri yani şeriat boyutundan bahsettik.
Biraz da Tarikat yani batini yönünden bahsedersek alınmış abdestimizin sözü biraz daha anlaşılacağını zannediyorum.
Alevi inancında, Allah insanda tecelli etmiştir.
Yani insanın özünde Tanrı vardır.
İnsan Yaratanın en öz, en saf parçasıdır.
Bu durumda insan dış yani zahiri bedenini şeriat’a göre temizlerse sadece dış bedenini temizlemiş olacaktır.

Vücut dediğimiz beden yok olucudur, ölümlüdür,
halbuki Allah’ın parçası, özünden olan ve ölümsüz olan asıl kalıcı olan Ruh’tur.
Bu durumda içsel yani batini olan Ruhun abdesti daha önemli değil midir?
Düşünün bir kere ölümlü-yok olucu olan dış bedeni suyla temizliyoruz,
ama asıl öz olan, Allah’ın evi olan insanın Kabe’si, secdegahı ve ölümsüz olan Ruhu kirli
bırakırsak bu nasıl temizlik olur.
Hangisi daha önemli sizce temizlik için sadece dış beden mi?
Beyt-ül mamur dediğimiz gönül evi, ölümsüz olan Ruh temizliği, abdesti mi?
Bize göre ruh temizliği dış beden temizliği kadar hatta ondan çok daha önemlidir.
Bir şeyin dışını temizleyip içini pis bırakmak o şeyin temiz olduğunu göstermez, ispatlamaz.
İşte insanların asıl anlayıp, kavraması gereken budur.
Eğer bunu anlayıp, kavrayamaz ve işin bu boyutunu yerine getiremezlerse, ne aldıkları abdestle ne de yaptıkları ibadetle Hakk’a ulaşamazlar.
Aldıkları abdest ve yaptıkları ibadet zahiri olur ve şekilcilikte kalır.
Bununla da yetinerek ömürleri boyunca ibadet yaptıklarını zannederler.
İnsanlar yanlış yollardan giderek, her türlü haksızlıkları yaparak, ahlaksızlığa, zinaya, harama daha doğrusu bütün kötülükleri yapan bir insan, ne kadar dış beden temizliği yaparak, abdest alarak temizlenebilir?
Tanrı’ya yakınlaşabilir mi?
Bize göre hayır;
bunları yapan bir kimse halkın ve Hakk’ın huzurunda temizlenmiş ve temiz sayılabilir mi? Sayılmaz, ibadeti de kabul olabilir mi?
Yaratan bilir ama ne Hakk’ın ne de halkın huzurunda kabul görmez ve geçerli olmaz kanısındayız.
Peki Ruh, iç beden abdesti nasıl olacak,
Tanrı’nın evi olan, gönül Kabe’sini, binasını nasıl temizlemeliyiz
sadece ibadette, sadece Allah’a yöneldiğimiz zaman mı yapmalıyız?
Şimdi biraz da dilimiz döndüğünce, aklımız erdiğince, onun batini kısmını Tarikat abdestiyle birleştirerek açıklamaya çalışalım, anlatalım.

Her dinin amacı insanları kötülüklerden arındırıp, iyi ahlakla donatıp ahlaklı insan yapmaktır. Alevi inancında dört kapı, kırk makam vardır.
Aleviler Kuran’ı zahiri olarak değil, batini kısmıyla ilgilenir.
İnancında da zahirilikten çok batinilik vardır.
Bilindiği gibi Kuran’ın bir muhkem, bir de müteşabih ayetleri vardır.
İşte ayrılık bu müteşabih ayetlerin yorumlayarak, yaşamlarına uyarlamasında ortaya çıkar. Hepinizin bildiği gibi dört kapı Şeriat, Tarikat; Marifet ve Hakikat kapılarıdır.
Bu kapılar Yunus suresinin 57 ayetinde belirtilmektedir.
Mealen “Ey insanlar işte size rabbinizden bir öğüt (Şeriat), gönüller derdine bir şifa (Tarikat), inananlara bir kılavuz (Marifet) ve bir rahmet (Hakikat) geldi”.
Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli de tarikattan bahseder.
Nedir bu tarikat, tarikat İslam tasavvufunun pratik yönüdür, dört kapı, kırk makamdır[1].

İbadete giderken dış bedenin suyla temizlenerek abdest alınması şeriatta olmaktadır ve zahiridir.
Batini olarak iç bedenin, Ruhun; özün abdesti ise; hem normal yaşamda, hem de inançsal yaşamda, ibadette alınması gereken şu olmalıdır.
Önce insanı sevmeli, düşmanı dahi olsa insanı sevmeli, hatta bütün yaratılanı, yaratılmıştan ötürü sevmeli, iyi ahlaklı olmalı, nefsini, gönlünü her türlü kötülükten arındırmalıdır.
Yani nefsinden, gönlünden kini, kibiri, haseti, adaveti, şehveti, gıybeti, riyayı, kıskançlıkları, buğzu, tamahı, yalanı daha doğrusu bütün kötülüklerden temizlemektir.
Bütün bu tür kötülükleri, kalbimizden atarak saflaşarak temizlenmektir.
Yani ruhsal bedenimizi arındırmaktır, alçakgönüllü, mütevazi olmak, Turab-toprak olmaktır.

Ruha aynı zamanda can denilir, ama canın içinde bir sır saklıdır ki ona da canan denir.
Canan sadece sevgilini makamı değil kendisidir de,
o halde canana ulaşmak için canı, dolayısıyla da ruhu da temizlemek yani demin saydığımız kötülüklerden temizleyerek abdestini aldırmamız gerekir.
Kuran’ın Şems suresinin 9-10. ayetlerinde nefis ile ilgili olarak yüce Yaratan ne diyor.

“Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş onu kötülüklere gömen ise ziyan etmiştir.”

Yine Yusuf suresinin 53.ayetinde
“Nefsimi ak-pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbimin merhamet ettiği durumlar hariç, olanca gücüyle kötülüğü emreder.”
İşte asıl önemli olan nefsin temizliği, abdesti;
nefsin emrettiği kötülüklerden uzak kalmak, nefsin isteklerini, arzularını yerine getirmeyerek, nefsin kötülük olan emirlerini yerine getirmeyerek, nefsi kötülüklerden temizleyerek, nefsin abdestini aldırmaktır.
Hz.Peygamber (s.a.v.) buyurur ki
“Nefsini bilen Rabbini bilir”
sözleri nefsimizi temizlememiz yönündeki en doğru yolu göstermektedir.
Alevi inancıda Batıni olarak tarikatta alınan abdest ise bir Hak, Muhammed, Ali ve Ehli beyt ile on iki İmam yoluna girerken ibadete (ceme) başlamadan önce topluluk önünde bu yola girmek ve yolun kurallarına uymak için ikrar (söz) vermektir.
Başka bir deyişle Ele, Dile, Bele sahip olmak, ahlaklı olmak Bed-nefsi (Şeytani nefsi) terbiye ederek doğru yola (Hak yoluna) hizmet etmektir.
En önemli savaş da budur.
Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) Uhut savaşından sonra; “Küçük savaşları kazandık, sıra büyük savaşlarda” diye buyurunca sorarlar.

-Ya Muhammed! Uhut cenginden büyük olan savaş da nedir?
-Nefsimizdir. İşte ona karşı vereceğiz der.[2]

Yani Cihad-ı Ekber en büyük savaştır.

Bakın Hallac-ı Mansur bu konudan ne anlıyor.
Yani dinsel cihattan anladığı; nefse karşı yürütülen mücadeledir.
Tutkulardan, müsriflikden, kötülüklerden arındırmaktır.
Bunu da yapan mücattir.[3] Aşık Daimi de şunları söylüyor;

“Daimi’yim benliğime kanardım
Ben beni görmezdim eli kınardım
Kişiyi kendime düşman sanardım
Nefsim bana düşman imiş bilmedim.”

Yunus ise;

“Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu alem birdir bize”

Diğer bir deyişle Edeb’li olmaktır.
Tarikat yoluna girerken kişi yaptığı her şey için tövbe eder, bundan dolayı da Allah’a ikrar vermiş olur.
Yaratanın yazılı Kelamı olan Kuran’ın Tahrim suresinin 8.ayetinde buyurduğu gibi
“Ey insanlar yapmış olduğunuz suçlardan bir daha yapmamak kaydıyla tevbe ediniz”
Bunun yani Allah’a verdiği ikrar abdestinin bozulması ise kişi gönlünden Allah’ı çıkarıp yerine hava ve heves girerse o abdest bozulmuştur,
bunu da su ile temizlemek mümkün değildir.
Tarikat abdesti bir de dört canın bir araya gelip de hem Allah’a hem de birbirlerine verdikleri, Musahiplik kavlindeki ikrardır.
Tarikattaki temizlik, abdest iç temizliktir, nefsi temizliktir, öze önem vermektir.
Şeriattaki abdest bozulursa suyla yeniden temizlenerek abdest alınır.
Ama tarikattaki abdest bozulursa bunu suyla temizleyemeyiz.

Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli buyurur ki;
“Eliniz ayağınız kirli idi yıkayıp temizlediniz. Yüreğinizdeki kini, kibiri, hasetliği, şehveti su ile nasıl temizleyeceksiniz.”
Yine devamla;
“Şu şişeyi görüyor musunuz? İnsan bir şişeye benzer; bu şişenin içi pislikle doluysa bunun ağzını kapatıpta çeşmenin altında yüzlerce kere yıkasanız da bu temiz olamaz, yapılacak iş nedir? Bunun kapağını açmak, pisliği dökmek, şişenin içini yıkadıktan sonra da dışını yıkamaktır.”
der ve devamla
“Ey ki sen! Daima tövbecisin, ne vakit bu tövbenden, tövbe edeceksin onu söyle”
Her türlü ahlaksızlığa, harama açık olan bir insanın temizliğinden bahsedebilir miyiz?
Önemli olan ruh ve ahlak temizliğidir.
Gerçek abdest; yıkandım, temizlendim, doğruluğu nefsimde özümsedim, hırsı, kıskançlığı, yalanı, şerri, buğuz, şirkten, tamahtan arındım, kalbim sıhhati, bedenim rahatı buldu ve ruhum nura kavuştu.[4]
Bu konuda Hüseyin Erdoğan dede şöyle sesleniyor.

“Evvel şeriattır, yu bedeni
Kirli Hakk katına durulmaz erenler.
Her kim ki eylemez, tahir tenini
Hakk ona elini vermez erenler.

Beden temizliği bu işte yetmez
Bununla abdestin nizamı bitmez.
Bu kavl ile mümin Miraca gitmez
Değme mümin bunu sezmez erenler

Dede,tahareti derin söyleme
Yalan, riya, şehvet, kibir eyleme
Sabırsızlık,tama,haset eyleme
Nefs havasına ruhsat vermez erenler”.[5]

Bundan da anlaşıldığı gibi tarikat abdesti ruh ve gönül temizliğidir.
Yine Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli buyurur ki:
“Su hem arıdır, hem arıtıcıdır. Su arifler makamıdır.”
Temiz su her hangi bir kaba girerse, o kap suya döner, pisliği dışarıda bırakır.
Kendisini arıtamayanın, başkasını arıtamaz.
Şeriatta elbise ve ten kirlenirse su temizler.
Ariflerde su ile ten temizlenmez.
Çünkü yıkayıcı arınmayınca, yıkadığı da arınmaz temizlenmez
” İnsan gerek ki suya, su gerek ki abdeste, abdest gerek ki namaza, namaz gerek ki Allah’a yarasın”
Öyleyse arif olanın içinde şeytani fiiller olmamalıdır.
Adem pis olamaz, pis olanı da su temiz edemez.
Asıl abdest, Alevilerin abdesti esas budur.
Yani Allah’a muhabbet, sevgi arttı mı, hüzünde artar.
Gözyaşıyla içimiz yıkanır, temizlenir.
Hüzün bizi Allah’a yaklaştırır.
Nefsimizi, özümüzü bütün kötülüklerden temizleyerek, Yaratanın evi olan kalbimizi, gönlümüzü, temizleyerek onu orada mihman etmektir.
İşte abdestimiz alınmıştır derken şeriatta aldığımız abdest değil, Allah’a verdiğimiz ikrardan, Hak, Muhammed, Ali ve Ehli beyit ile on iki imam yoluna girip, onun yani tarikatın hem inançsal hem de normal yaşantımız da kurallarını uygulayacağımız konusunda verdiğimiz ikrardır, işte aldığımız abdestimiz budur.
Kişi kendinden sorumludur, kimse kimseden sorumlu değildir.
Sadece musahipler hariç onlar birbirlerinden ve her şeyleri ile sorumludurlar.
Kuran’daki ayette de buyurulduğu gibi
“Herkes kendi günahından sorumludur. Kimse bir başkasının günahından sorumlu değildir”
Buna göre de herkesin aldığı abdest kendisine aittir.
Kimsenin abdestini kimse almaz.
Yola girerken abdest kişiye mahsusdur.
Alevilikte musahiplik kurumu olduğundan, bunların aldıkları tarikat abdestinden dolayı musahipler birbirine bağlıdır.
Bize göre geçmişte bu kurum çok sıkı bir şekilde uygulanıp denetlendiğinden, herkesin çoğunlukla musahip olmasından dolayı bizim abdestimiz alınmıştır denilmiş olabilir.
Gerçi zamanımızda az da olsa musahiplik kurumu çalışmaktadır.

Şimdide gelelim namazımız kılınmış sözüne;
ilk önce namazın ne olduğuna bakalım ve Aleviler olarak biz namazdan ne anlıyoruz, diğer inanç grupları, ne anlıyor ona bakalım.
Daha öncede söz ettiğimiz gibi Kuran’ın bir muhkem, bir de müteşabih ayetleri var demiştik.
İşte Aleviler olarak biz Kuran’ın Batıni (içsel_görünmeyen) anlamıyla ilgilendiğimizden, olay müteşabih ayetlerin yorumundan kaynaklanmaktadır.
Aleviler olarak zahirilikden, şekilcilikten çok batinilikten, tasavvuf dan yana olmamızdan dolayı 1400 yıldır diğer inanç grupları bizi hep yanlış değerlendirerek, haksız davrandılar.
Şimdi namaz nedir, bunun sözlük anlamı nedir ondan başlayarak konumuza girelim.
Namaz kelimesi de abdest kelimesi gibi farsçadır,
Kuran’daki ayetlerin çoğunda geçen arapça karşılığı olan salattır.
Her ikisinin de Türkçe karşılığı dua dır.
Türk Dil Kurumunun sözlüğünde iki anlamı vardır.
1-Müslümanların günde beş kez yapmaları dince buyurulan ve dua okuyarak kıyam, rüku, sücut, kuut denilen beden durumlarını kuralınca yineleyerek Tanrı’ya edilen kulluk
2-Salat: Peygamber’e ve Allah’a dua okumak
bu sözlük anlamlarına göre Aleviler olarak daha önce de söylediğimiz gibi bu anlamlardan salatı yani dua’yı anlayarak onu yapıyoruz.
Alevi inancından zaten Niyaz vardır, bu da dua dır, yakarmadır.
Yüce kitabımızda namazın ve ibadetin yerine getirilmesiyle ilgili kesin verilen zaman, şekil ve saat yoktur.
Ancak ibadetin şekli ile ilgili gösterdiği adres tevhid dininin şekli yanını gelenekselleştiren ilk Peygamber Hz.İbrahim’dir ve kendisine uymamızı istiyor.
Bu da demektir ki yukarıda da belirttiğimiz gibi namazın şekli ve zamanının olmadığı sadece bu günkü şeklin, biçimin geleneğin uygulanmasıdır.
Kuran’ın Nahl suresinin 123.ayetinde
“Doğruya yönelen ve Allah’a eş koşanlardan olmayan İbrahim dinine uy diye sana vahiy eyledik.”
Yine Şura suresi 13.ayetinde
“Allah Nuh’a buyurduğu şeyleri siz de din olarak buyurmuştur. Ey Muhammed! Sana vahyettik İbrahim’e, Musa’ya buyurdu ki dine bağlı kalın”
İsra suresinin, 77.ayetinde
“Ey Habibim! Önce gönderdiğimiz Peygamberlere de uyguladığımız yasa budur. Bu yolumuzda kesin değişme göremezsin (yol ve gelenek böyle idi)”

Bu ayetlerde belirtildiği gibi Kuran’ı Kerim de, namazın-salat’ın şekli ve adresi olarak daha önceki Peygamberlerin geleneklerini işaret ediyor.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi salatın ne anlama geldiğini ayrıca da bununla ilgili Kuran’da şu emir vardır.
Kıyam, Rüku ve secde diye ama bunlarında yapılması için şekli, tarifi yoktur.
Yani; şöyle veya böyle yapın diye bir tarif yoktur.
Bu durumda bu gün yapılan biçimsel şekiller geleneğin uygulanmasıdır.
Kuran’ın emirleri değildir.
Ankebut suresi 45.ayetinde
“Kura’n ve le Zikrullah Ekber :Yemin olsun Allah’ın zikri daha büyük, daha önemlidir.
Bu karşılaştırma namazla yapılmaktadır.
Buna göre tek bir anlamı vardır. Allah zikri (adının anılması) namazdan daha önemli, daha büyüktür.
Ankebut Suresi ayet 45 deki ifade “Ekber” ism-i tafdil kipi kullanılmıştır. Bu kip karşılaştırma yapmak için kullanılmıştır ve ayet bu karşılaştırmayı, namazla Allah’ın zikri arasında yapmıştır. Bu şu demektir.
Yine aynı ayette
“Allah’ı zikretmek namazdan daha büyüktür”
Enbiya suresi 10.ayetin de
“Zikrin en ideali Kuran’ı Kerim’in içindedir.”
bu ayette denildiği gibi Kuran okumak her hal ve şartta en büyük ibadettir.
Ozan Yunus’un dediği gibi[8]

“Bana namaz kılmaz diyen, ben kılarım namazımı,
Kılarsam kılmazsam ol Hakk bilir niyazımı,
Hakk’tan artık kimse bilmez kafir Müslüman kimdir,
Ben kılarım namazımı Hakk geçirdiyse nazımı.”

Bakın Allah’ın elçisi şöyle buyuruyor.
“Namaz müminin miracıdır”
O halde hangi salatın yani namazın müminin miracı olduğunu bilmeliyiz?
Dünyadan el yumalı ve ahiretten el etek çekmeli, nefsini kurban etmeli, kalıcılığa (beka) ulaşabilmek için yokluk (fena) denizinde boğulmalı.
İşte böyle bir namaz.[9] Ancak mü’münin miracı olabilir.
Yine Hz.Ali efendimiz şöyle buyuruyor.
“İman edip sevgi duyanlar, bütün hayatları boyunca, Yüce Allah’a içtenlikle tapmalı; sözlerinde, işlerinde, davranışlarında, oturuşlarında, duruşlarında, yemelerinde, içmelerinde, hatta uyurken ve uyanıkken O’na ibadet etmeli, her durumda O’nunla bir olmalılar
demektir.
İbadet, namaz, niyaz işte böyle olmalı, her an, her durumda Allah’ı anarak olmalı ki her şey yerli yerine otursun.
Yine Hadis-i Kutsi’de
“Kullarımdan en çok öfkelendiğim kişi bana Cehennem korkusuyla ve Cennet arzusu ile ibadet edenidir.”
Hadis-i Kutsi’de söylendiği gibi, bu bir tüccar düşüncesiyle ve ateş de yanma korkusuyla yapılan pazarlık şeklinde bir ibadettir.
İbadetimizi hiçbir zaman tüccar düşüncesi veya ateş de yanma korkusu içinde değil, hür insanın düşüncesi olan kendi irademizle, hiçbir karşılık beklemeden sevgiyle, aşkla yapmamız gerekir. Kamil İnsan’ın gerçekte yaptığı ibadet budur.

Hz.Peygamber(s.a.v.) buyurur ki; “Allah’a itaati olmayanın namazı da olmaz. İç ve dış kötülüklerden arınmış kişi ise namazı yerine getirmiş olur.” Hz. Mevlana’da “Başı yerde, kıçı havada duruyor, güya Tanrı’ya ibadetler ediyorum sanıyor.”

Kuran, ibadetlerine riya, şirk koşanlara yaptırımlar uygularken, ibadet yapmayanlara, bu günkü anlamda namaz kılmayanlara en küçük bir yaptırım uygulanmasından söz etmemiştir.[11] İnsanlar ibadetlerini, salatlarını, niyazlarını özlerini,yüreklerini, gönüllerini gözlemleyerek yapmaları yerinde olur. Yüreklerini, nefislerini saflaştırarak yapmaları onları Allah’a fazla yakınlaştırır. Hallac-ı Mansur’un söylediği şu söz çok önemlidir. “Gerçek secde edenlerin yöneldiği yer, bilgelik ve sevgi olmalıdır”[12] Halbuki Sünni inanca iç gözlemle Tanrısal iradeyle iletişim kurması genel Müslüman inanca göre mümkün değildir. Geleneksel Sünni Müslüman anlayışta vecd içinde ibadet edilmesi sıradan bir Müslüman için yeterlidir. Oysa Hallac’a göre insanların, öze inmeleri gerekir.[13] Hallac-ı Mansur’da şu durum ortaya çıkmaktadır. Sünniler zahiriliğe önem verdikleri, şekilde oldukları, batiniliğe ibadet olarak önem vermedikleri ortaya çıkmaktadır. Alevilerle ibadet konusunda en önemli ayrılıklardan biri de budur. Yine Hallac’a göre yürek gözünü açabilen kişi Allah’la dil ve ruh iletişimine girebilir. İletişim o aşamaya gelebilir ki artık insan Allah’la özdeşleşir .Onun hareketi Allah’ın hareketi demektir.[14] Yukarıda Hallac’ın dediği gibi gönül gözünü açarak Allah’la dil ve ruh iletişimi kuran kimse İnsan-ı Kamil olandır. Alevi-Bektaşilikte 4. kapı olan Hakikat kapısı içinde olan kimsedir. Vahdet-i Vücud olan kimsedir. Bu duruma gelmiş kişinin ne fiilleri-hareketleri, ne de sözleri kendinin değildir hepsi Allah’ın fiilleri ve hareketleri, söylediği sözleri hepsi Allah’ın sözleri, kelamıdır, sadece o insanda hareket bulur, onun ağzından söz olarak çıkar yani tecelli eder.

Hallac-a göre dinde biçim- ritüel kişiyi hakikate götüren yoldur. Dinin esas amacı hakikati, doğru, adil, ahlaklı olanı keşfetmektir. Riya, ahlaksızlık, namussuzluk yapan insan istediği kadar biçime uysun, o günahkardır. Ahlaklı kişi dürüst ve namuslu davranan mümin biçime uymasa dahi Allah’ın gözünde makbul biri olabilir.[15] Aslında dinin temel ilkeleri “Ahlaktır,

adaptır-edeptir.” Biçim-şekil kişiyi ahlaka götüren yoldan ibarettir. Ne yazık ki bu anlayış zamanla yozlaştırılmıştır ve şekil-biçim ön plana getirilmiş ve çıkarılmıştır. Hatta denilebilir ki Sünni düşünürlerin büyük bir çoğunluğu insanları ağırlıklı olarak ibadet (Namaz kılmaları, çünkü onlar ibadet denilince onu anlamaktadırlar)yapmalarını, özü düşünmemelerini çünkü kavramalarının mümkün olamayacağını söyleyerek onları tevekküle (kaderin razı olmaya) itmişlerdir. Halbuki ibadet Allah’la bütünleşmek için yapılmaktadır. Allah’la bütünleşme onun sıfatlarını özümseme demektir. Başka bir anlatımla Allah’ın sıfatları akıl, doğruluk, hakikat, ahlak gibi kavramlara kişi ulaşabildiğinde O’na yaklaşmak mümkündür. İşte Hakikat kapısı içinde olanlar O’na, Yaratan’a yaklaşmış ve Onunla bütünleşmişlerdir. Aslında bir şey üretmekte ibadetin başka bir biçimi, şeklidir. Başka bir şekilde niyazdır, Allah’ı anmak zikretmektir. Bizim anladığımız kadarıyla bir insan; Alevilikte ki 3.kapı olan Marifet ile 4.kapı olan Hakikat kapısının içinde ise o kişi abdestini de almıştır, namazını, niyazını da kılmıştır. Çünkü o insan zahiri olarak devamlı bedenini suyla temizleyerek temiz olduğu gibi, batini olarak da gönlünü, nefsini kinden, kibirden, adavetten, şehvetten, gıybetten, govdan, riyadan, buğzdan, tamahdan, kıskançlıktan, yalandan daha doğrusu bütün kötülüklerden arındırarak, temizleyerek, saflaştırmıştır .Daima alçak gönüllü, mütevaziliği elden bırakmamış yani insanlara Turab’ olmuş gerçekte gönlü devamlı Hakk’ın istediği gibi abdestli olmuş ve olan, her zaman her şekilde Allah’ı zikreden, anan, niyazda bulunan üreten kişi devamlı namazda, niyazda, salattadır. Çünkü o insan bütün bunları aşarak İnsan-ı Kamil olmuş ve Vahdet-i Vücud halindedir. Hakk ile Hakk olmuştur. İşte bu kapılarda yani Marifet ve Hakikat kapısı içinde olanların abdesti alınmış, namazı kılınmıştır. Yoksa hangi inançta olursa olsun bunlar ancak bir söylem de kalır. Her insan kendinden sorumludur, kimse, kimseden hiçbir şekilde sorumlu değildir. Ancak Alevilikteki musahiplik kurumunda bu konuda ayrıcalık vardır. Sözün kısası ancak Hakikat kapısı içinde olan insanlar ki bunlar Ermişlik, Evliyalık mertebesine ulaşmış İnsan-ı Kamillerdir. Onların abdesti de alınmış namazları, niyazları da kılınmıştır. Çünkü Erenler ve Evliyalar devamlı abdestlidir, bizim anladığımız şekilde ve namazda, niyazda ve salat (Dua halinde) halindedirler.

Sözümüze Pir Sultan Abdal’ın bir dörtlüğü ile son verirken hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyor ve aşk-ı niyazda bulunuyorum.

“Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa
Sizde şah diyeni öldürürlerse
Ben de bu yayladan şaha giderim”.

A.Yaşar KARAMAN


Alevilikte,abdest,gusul Beden Ve Gönül Temizliği PDF Yazdır e-Posta
Yazan Serkan Doğan / Derviscemal
Wednesday, 08 October 2008
Alevi Bektaşilere yapılan iftiralardan biride Alevilerin abdestsiz ve gusulsüz gezdikleridir. Abdestin ve guslün ne olduğunu bilmeyen nadan günde beş vakit yıkanmasını kendi nazarında Allaha erme ona ulaşma için olmazsa olmaz ibadetlerden görmüştür. Kendileri dışındaki her kesi kirli gören bu kirli zihniyet sahipleri Alevilerin cinsellik sonrasında yıkanmadıklarını iddia ederek sanki Alevilerin mahremiyetlerini biliyorlarmış gibi edebe ve ahlaka mugayir söz ve bühtanla yüreklerindeki ve beyinlerindeki çirkefi her alanda olduğu gibi burdada dışa vurmaktalar. Ve hatta bu çirkince saldırılarını ilmihal adlı iftira ve zan dolu kitaplarınada aktarmışlardır.




Hüseyin Hilmi Işık denilen insanlık düşmanı “Tam İlmihal Saadeti Ebediye” adı ile yazdığı iftira yalan ve zan dolu kitabında Alevilere olmadık hakareti ve iftirayı yapmakta olduğu gibi bu konudada “ Aleviler;Nemazı bir kere kılmak farzdır. Oruçda ömründe bir gün tutmak farzdır. Gusulde ömründe bir kere farzdır. Gusul edipte vucudunuzu hırpalamayınız, derlerdi”diye yazmaktadır


Bu zihniyetin yetiştirdiği Buldanlar ki çıkıp Televizyon ekranlarından Aleviler Abdest bilmez,gusl etmez,dinsizdirler diyebilenlerdir.
O günlerde bir Alevi Ozanının bu proğramdan sonra yazdığı şiirinden bir dörtlüğü burada paylaşmak isterim.

Bizim gusletmediğimizi sen nerden bildin
Bu gizli bir iştir sen nasıl gördün
Yoksa Alevilere sen karımı oldun
Altta yatmayan bunu bilmezki

Bu mısralardaki sözleri hak eden zihniyete bunları burada vermeyi açıkcası hiç ama hiç sakıncalı görmüyor ve bu satırları okuyan canların bizi anlayacaklarına inanıyor engin hoşgörülerine sığınıyoruz.
Bu iftiralara kısaca değindikden sonra Abdest ve Gusül konusuna önce Kuransal açıdan bakıp sonra Aleviliğe nasıl yansımıştır ve Alevilikte Abdest ve gusül nedir ne mana içerir ve nasıl yerine getirilir irdelemeye çalışalım.

AB: Su

DEST: El

Ab ve Dest Kelimelerinin birleşiminden oluşturulmuş ve dilimize farsçadan geçmiş olan ELSUYU kelimesinin içerdiği mana temizliği ifade etmektedir. Arapçada bu temizlik kelimesinin karşılığı VUDU olarak ifade olunur.

Hz Muhammedin Arap toplumuna kazandırdığı en önemli alışkanlıklardan biri olan bu yıkanma kuralı bir ibadet değil sadece temiz ve medeni insan olabilmenin bir ön koşuludur. Ayak yoluna gittikten sonra yıkanmayan,yada yemek yedikten sonra ellerini ağzını yıkamayan ve dişlerini fırçalamayan bir insanın,günlük bir iş yorgunluğunun ve terlemenin ardından bedenin yıkanmadığı yada fizyolojik bir ihtiyac olan cinsel ilişki sonrasından yıkanmayan bir insanın günler sonrası nasıl kokabileceğini tahmin bile edemezsiniz. Çöl sıçağında yıkanmayan bedevi toplumuna günde beş kez yıkanmayı ve su bulamazlarsa bile kuru bir cisimle (Toprak yada Taş ) teyemmüm etmelerini emir veren ve bu kuru cisimlerin insan vucudundaki kirleri gidermediği bilindiği halde lakin kazandırılmak istenen alışkanlığın her halükarda devamını sağlamak için düzenlenen abdest ve gusul konusunun günümüz dünyasında konuşulması dahi abesle iştigaldir.

Su ve temizlik maddelerini günümüzde kullanmasını bilmeyen insanların varlığını düşünmek bile ürperticidir. Artık bu temizlik kurallarını dinin emri gibi göstermenin yada bunu dinsel bir vazife gibi telakki etmenin ne dinle ne çağdaşlıkla nede insanlıkla ilgisi vardır. Her medeni insan temiz olmanın gereğine inanmaktadır ve temiz olarak toplum içine çıkmaktadır evinde eşiyle çocuğuyla temiz bir ortamda oturmaktadır. Bırakın haftada bir iki sefer artık insanlarımız her gün duş alarak temizliğe olan itinayı göstermektedirler. Bunu sadece İslam dünyası değil dinli dinsiz bütün insanlık bireyleri yerine getirmektedir. Yıkanmak inanmanın gereği olsa idi peki inanmayan yıkanmayıpta kokacakmıydı.

Şimdi Kuran’da bakalım neler diyor konumuza dair.
Kuranı Kerimde Maide Suresinin 6ıncı ve Nisa suresinin 43üncü ayetlerinde Abdest ve Gusl hakkında şu açıklama vardır.

Maide Suresi Ayet6: Ey iman sahipleri! Namaza/duaya duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin/yahut yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin! Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz.

Nisa Suresi Ayet 43: Ey iman edenler! Sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de -yolculuk halinde olmanız müstesna- boy abdesti alıncaya kadar namaza/duaya yaklaşmayın. Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk halinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, bütün bu durumlarda su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yani yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Allah Afüvv'dür, günahları affeder, Gafûr'dur, hataları bağışlar.

İbadet öncesi el,yüz,ayak ve başın yıkanması yada mesh edilmesi küçük bir ön temizliği gerektirirki buda cünüp halinin olmadığı durumlarda geçerlidir. Peki cünüp halindeyken yıkanmış birinin tekrar el ve yüzünün yıkamasını ,ayak ve
başın mesh edilmesini gerektirirmi elbetdeki gerektirmez. Çünkü bütün beden
yıkanmış olup bedensel kirlerden arınılmıştır.

Burada önemle üzerinde durmamız gereken cünüblük hali nedir buna bakalım. Sunni ve şii müfessirler konuyu yorumlarken şu ortak açıklamayı getirmekteler. Prof Dr Yaşar Nuri Öztürk cünüplük yada cenabet kelimesini şöyle açıklar.

“cünüplük veya cenabet,cenb kökünden türemiştir. Cenb,yan,yanında yakınında olmaktır. Yakınlığın en ileri hali olan birleşmenin sonunda yıkanmak gerektiren hale cünüplük denmesi bundandır. Cenb kökünden gelen cenabet ise meni ve uzaklık anlamındadır. Cünüplük meninin bedenden kopup uzaklaşması yüzünden vücut bulduğu için boy abdesti gerektiren hale cenabet hali denmiştir.
....
o halde cenabet hali iki sebepten doğar.

1: Meninin her hangi bir şekilde şehvetle vucütdan ayrılması.

2: Meni gelmesede erkek cinsiyet organın kadın cinsiyet organıyla birleşmesi durumu.
Sunni müfessirlerin konuya teolojik açıklamaları bu şekilde.

Birde Haliz Öztoprak dedemiz bu konuyu nasıl anlatmış ,açıklamış ona bakalım.

Cünüb kelimesini kötü iş kötü fiil ve fuhşa irtikap olarak yorumlayan Öztoprak, Allahın emri,peygamberin kavli üzerine evlenmiş helal dairesinde birbirlerine sahip iki canın birleşmesinden cünüplüğün doğmayacağını kötü fiil ve kötü iş anlamına gelen cenabetin bu evli canlar için geçerli olamayacağını izah eder.
Ha bu demek değildirki yıkanmayı gerektirmez elbetdeki yıkanılmalı temizlenilmeli fakat iddia edilen cenabet halinin meşru yollarla bir arada olanların birleşmesinden oluşmayacağını dile getirmektedir.

İlgili ayetin kadınlara yaklaşmışsanız ifadesinin kadınlarınıza yaklaşmışsanız şeklinde olsaydı evli olanlar arasındaki birleşmeyide kapsayacağını söyleyen Öztoprak,cenabet halinin yani kötü iş ve fiilin gayri meşru birleşmeler sonucu olabileceğini,ve bu gayri meşru ilişkiler sonucu olabilecek kötü iş ve fiilinde su ile temizlenmeyeceğini söylemektedir. Kuranda Rum Suresinin 21inci ayeti kerimesinde “Onun ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır. ” buyrulmaktadır.

Allahın kanunları çerçevesinde evlenmiş olanların cinsel birleşmelerinde rahmet ve muhabbet var ise burada cenabet halinin olması söz konusu edilemez diyen Halil Öztoprak tezini bir çok Kuran ayetiyle desteklemektedir.

Kadınlarınız tabiri bakara 187,223, ayetlerindede şu şekilde ifade bulmaktadır.

187 Oruç gecesi kadınlarınıza cinsel yaklaşım size helal kılınmıştır. Onlar sizin için giysidir/eştir, siz de onlar için giysisiniz/eşsiniz. Allah sizin öz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi kabul edip sizi affetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar Allah'ın yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte böyle açıklar ki korunabilsinler.

223 Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. Öz benlikleriniz için önceden bir şeyler gönderin. Allah'tan sakının ve bilin ki, O'na mutlaka ulaşacaksınız. İman sahiplerine müjde ver.

Bu ayetlerdeki kadınlarınıza ve kadınlarınız tabiri sizin birlikte yaşadığınız eşinizi anlatır. Fakat Nisa 43 deki (kadınlara dokunmuşsanız) kadınlara kelimesi eşiniz dışındaki kadınları belirtmektedir.Arap geleneklerinde var olan birden fazla eşlilik durumunda (kadınlarınıza)size ait olanı vurgulayan çoğul ekiyle aynı ifadeyi vermemektedir. Kadınlara ifadesi, size ait olmayan,kadınlarınız ise size ait olanı ifade etmektedir. Bunu dilbilgisi kuralları çerçevesinde değerlendirdiğimizde Kuranında ifade tarzı göz önüne alındığında Halil Öztoprak,tezinde yüzde yüz haklı durumdadır.
Kurandaki “kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz şekilde varın” ayetini kadının bir meta gibi değerlendirildiğine delil olarak gösteren ehli cühela “tarla” ifadesinden kadının toprak olduğunu ve üreten olduğunu görmezlikten gelerek çirkince saldırılarını buradada yapmaktadırlar.
Anadolu Aleviliğide her zaman kadını anlatırken kadın yer yani toprak erkek göktür, Gökten rahmet yağar toprak onu üretir derler. Burdaki Toprak ifadesi Kuransal beyanla tarlanız olarak ifade bulmuştur. Ve kadın topraktır sözünün kaynağıda yine bu ayetdir.

Halil Öztoprak,İbadet için bedensel temizliği olmazsa olmaz ön koşullardan gören fakat bunun yanısa sıra esas abdestinde Edep dairesinde Eline Diline Beline ilkesine bağlı olmak olduğunu savunmaktadır. Bir Alevi Ozanından şu güzel nefeside örnek vermektedir Halil Öztoprak.



Evvel şeriatdır yu bedenini
Kirli Hak katına durmaz erenler
Her kimki eylemez tahir tenini
Hak ona elini vermez erenler

Beden temizliği bu işte yetmez
Bununla abdestin nizamı bitmez
Bu kavl ile mümin miraca gitmez
Değme mümin bunu sezmez erenler

DEDE tahareti derin söyleme
Yalan,riya,şehvet,kibir eyleme
Sabırsızlık,tama,haset eyleme
Nesf havasına ruhsat vermez erenler.

Şimdi bizimde bu görüşlerden ve ayetlerden çıkardığımız ve anladığımız burada bir temizlik ön koşulu varki buda ibadet öncesi yapılması ve uygulanması gereken bir kuraldır. Yani kul ile Allah arasında kurulan ilahi bağ anında ibadete dururken bu gerek bireysel gerekse cemaat olarak ibadete geçmeden önce ahlaki kirlerden arınmış bir insanın bedensel kirlerdende arınarak huzuru bariye durmasını gerektirir.

Vucudundaki ter ve kir kokularıyla huzuru bariye durmak her şeyden önce önünde secdeye vardığın hakikate saygısızlıktır. Kendi ter kokunuz sizi rahatsız ettiği gibi içinde bulunduğunuz toplumuda rahatsız edecektir. Bu anlamda konuya baktığımızda soğan ve sarımsak gibi koku veren yiyecekleri yemekte toplumu rahatsız edeceği gibi bunları yememek dahi abdest konusuna girer. Şimdi konuyu buradan genişletip abdestin asıl manasına girdiğimizde abdestli olmak demek ahlaklı olmak demektir,diyoruz.

Mecslisi irfana girdim eyledim her şey talep
Her hüner makbul dediler illa edep illa edep.

Şimdi edep nedir bir bakalım ve edep kelimesinin açılımını yaparak konumuza devam edelim.
E,D, ve B kelimelerinin arap harfleriyle bir arada yazdığımızda edeb kelimesi ortaya çıkar ve bu üç harfden oluşan edeb kelimesi Eline,diline,beline sahip olmanın formuşleştirilmiş halidir.

E; el

D; dil

B; bel

Eline,diline ve beline sahip olmayan bir insanın hak divanına durması bir anlam ifade etmez sadece beyhude yere kendini yormuş olur.
Eli ile başkasının malını,emeğini,alın terini çalmış birinin kul hakkına girmesiyle Allahtan af dilemesi ve affedilmesi beklenemez.

Dili ile her daim başkaları hakkında dedi kodu yapan,yalan söyleyen,iftira atan,bühtan eden,insanların arasında bozgunculuk yapan,kardeşi kardeşe düşüren kötülük ve fitnenin uyanmasına sebep olan birinin af dilemesi ve affedilmesi beklenemez.

Beli ile her türlü ahlaksızlığa sebep olan,başkasının namusununa hakaret eden,genc kızları evlilik vaadiyle kandırıp iğfal eden özü ve ruhu hayvanların,eşine ihanet edenlerin,evli kadınların yada erkeklerin peşine düşüp yuva yıkan ahlaksızların,kadını yada erkeği sadece cinsel obje olarak gören seviyesizlerin af dilemesi ve affedilmesi beklenemez.

Bu tür mahlukatlar günde değil beş defa beş bin defeda suya girmeleriyle kirleri gitmeyecektir.
Kaygusuz Abdalda şu ölümsüz dörtlükleri Alevi Bektaşi edebiyatına kazandırmıştır edebe dair.

Ey özün insan bilen
Var edeb öğren edeb
Ey edep erkân bilen
Var edeb öğren edeb

.....
Edeb gerekdür kula
Ta işi temiz ola
Edebsiz girme yola
Var edeb öğren edeb


Kaygusuz Abdal uyan
Aşkı bil aşka boyan
Şöyle demişdir diyen
Var edeb öğren edeb

Bakınız bu konuda Pir Hünkar Hacı Bektaşı veli ne güzel buyurmuştur Makalatında.



MARİFET KAVMİN BEYAN KILUR

Üçüncü güruh sudandır. Bunlar marifet kavmidir.

Pes, su arıdır. Hem arıdıcıdır.
.....

Pes imdi ârifler arılığı tahirdir. Gerus aslına erer.

Ve hem ârifler katında şirk murdardır. İçlerinde komazlar, taşra çıkarırlar, kendulerinden arıdırlar. Hem ayrukları dahi arıdırlar.

Pes, şöyle bilkim, kenduyi arıtmayan ayruğı dahı arıtmaz.

Amma, şeriat kavlince dona ve tene arısız bir nesne değse su ile yunucak hem donu hem teni arıttırır ve cenabeti dahi giderir. Andan sonra abdest reva olur.Lakin ârifler katında ne don, ne ten arı olur, ne cenabet giderir, ne abdest reva olur. Zira, kim, yunucu arınmayıcak, yumağ ile arı olmaz.
Pes imdi, adem gerekkim suya yaraya, su gerekkim abdeste yaraya, abdest gerekkim namaza yaraya, namaz gerekkim Hak Taalâ’ya yaraya........

Bu noktayı bimek gerek ise, bir kaba murdar bir nesne koy, ağzını berkit ve denize bırak, içinde dursun. Ol kabın günde on kez dışarısın yu, ta hatta on yıla değin günde bin kez yursan gene bayağı, murdardır.....

Vay ona kim, içinde kibir ve buğuz ve buhulluk ve tamah ve öfke ve gaybet ve kahkaha ve maskaralık, bunlardan maada nice dürlü şeytan fiili ola; dışardan su ile yunup arınır mı? Şöyle bilesin kim, arınmaz. Ve bu dediğimiz nesnenin biri bir kişide olsa, onun cümle ibadeti ve taatı ve ameli cümlesi boşuna olur. Vay ona ki, sekiz dürlüsü dahi bir kişide olursa hali nice ola. Pes, ol kimse mutlak şeytan olur. Zira şeytanın şeytanlığı bu sekiz dürlü nesnededir.Pes imdi, ârifler aslı sudandır. Âriflerin içinde murdar nesne eğlenmez.
Ve hem suyun aslı yeşil güherdendir. Ol güherin aslı Çalap Tanrı’nın kudretindendir. Pes, anın çün kim, ârifler Tanrı Taalâ’yı sever. Zira kim asıldır...

Hünkar Hacı Bektaş Velinin makalatından kısa olarak verdiğim abdest ve gusul konusu Alevi inancını en güzel şekilde ifade etmektedir. Yani burada asl olan gönül temizliğidir. İçi fitne fesat fücur olanların,Aleviler ana bacı bilmez diye zanda bulunanların kararmış gönül kirlerini hiç bir akar su temizleyemez. Bunu Kuran bir çok yerde ifade etmektedir. Yalanın,karalamanın,zannın,kötülemenin ve iftiranın en büyük ahlaksızlık olduğunu ve bunu ölü kardeşinin etini yemekle eş değer görmektedir Kuran. Bakınız Hücürat Suresinin 11,12 ve 13üncü ayetlerinde şöyle buyurmaktadır Allah.

11: Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Öz benliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.

12: Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.

13: Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.

Pir Hacı Bektaşı Velide işte bu hakikatleri Makalatında ifadeye koymuş ve o günün koşulları içerisinde her kesin anlayabileceği dil ile anlatmıştır.

Bu abdest ve gusül konusu Yunus Emreden itibaren bir çok Alevi ozanın deyişlerinde nefeslerinde konu olmuş ve işlenmiştir. Ömer Hayyam dahi sunni islamın bu konudaki tutuculuğunu alay konusu yapmış ve bir çok rübasinde yermiştir dindeki bu şekilciliği.

“Tab’em be nemaz o rûze çon mail şod
Goftemki morad-i dil-i men hasil şod
Efsus ki an vuzu be badi beşkest
Van rûze be nim cor’e mey batil şod.

Tab’ım oruç tutmaya ve namaz kılmaya mail olunca,gönlümün muradı hasıl oldu,dedim. Yazı ki o abdest bir ufacık yellenme ile bozuldu. O oruçda yarım yudum şarap ile fasid oldu.”

Hak aşıklarının her nefes alışlarının onunla bir ve beraber olduğunu vurgulayan Yunus Emre dinde şekilciliğin aşıklara göre olmadığını softanın,ham ervahın işi olduğunu bir çok dizelerinde gördüğümüz gibi özellikle şu iki dörtlük konumuz açısından hayati önem arzetmektedir.



Oruç,namaz,gusul,haç
Hicapdır aşıklara
Aşık ondan münezzeh
Hassu,havas içinde.

Zahir suya banmadan
El ayak deprenmeden
Baş secdeye inmeden
Kılınır namazımız.

Yedi Ulu ozanlarımızdan olan Pir Sultan Abdal da

İbadet kabul olmaz hay hu ile
Murdar bismil olmaz akar su ile
Kişi benlik ile ibret huy ile
Yüzü kara gider ulu divana

Abdeste şekilciliğe direnen Pir Sultan bir başka dörtlükte ise

Eliftir doksan bin kelamın başı
Hakka şükreyle ba’yı neylersin
Vücudun evini pak etmeyince
Yüzünü yumaya suyu neylersin

Bir başka nefesde ise

Ezelden inanıp iman etmeyen
İkilik perdesin özden atmayan
Bir Hü ile cesedin pak etmeyen
Su ile yıkanan müslümanmıdır

Diyerek özünü arıtmamışların müslüman olamayacağını özellikle vurgulamaktadır.

17 yüzyıl Alevi ozanı Aşık dertlide diyorki

Söylenme ey zahid,yalan dinlemem
Hak mürşide bağlıdır destim benim
Sen gibi günde beş vakit kirlenmem
Bir vakit bozulmaz abdestim benim.

Değerli okurlar sevgili canlar Alevi bektaşi erkanına ibadetine hem bedenen hemde ahlaken temizlenerek girilmesi şartdır. Onun içindirki,Hırsızlar,katiller,ırz düşmanları,komuşusunun malına namusuna sınırına tecavüz edenler,ikrarından ve pirinden dönenler,Musahibine ve kivresine ihanet edenler,nikahlı kadın alanlar,haksız yere eşini boşayanlar,eşinin canına kıyma teşebbüsünde bulunanlar,anaya babaya ataya saygısızlık edenler,Tevhit inancını inkar edenler,Hz Muhammedin nübüvvetini,imam Ali nin velayetini inkar edenler ceme
alınmazlar. Peki işin özü bu iken spor salonlarında düzenlenen ceme girmeyenmi kaldı artık bunun sözü bile edilemez. Yani cem evlerininde camiden bir farkı kalmadı açıkcası. Yol erkan inanç yozlaştırılmakta inanç elden gitmektedir ne yazıkki.
Sakın arınmadan girme bu ceme diyen Aşık Mahmud Erdal ne güzelde söylemiş. Yüreğine sağlık büyük ozan.



Sakın arınmadan girme bu ceme
Canlara kem gözle bakarsan eğer
Gönül Beytullah’tır benzer erdeme
Yapılmaz tamiri yıkarsan eğer


Eğilip doğrulup dirsek çürütme
Bilmediğin şeye ahkâm yürütme
Beş vakit yıkanıp sabun eritme
İçten mundar gibi kokarsan eğer

Kin ile garazı salma araya
Rast gele merhemi sürme yaraya
Candan bir dostunu kirli paraya
Nefsine uyup da satarsan eğer

Her kişi olamaz sözünün eri
Girdabın çarkına bağlamaz seri
Ali’de erdemi milcan da şerri
Bir kefeye koyup tartarsan eğer

Sıtk ile çağıran bulur Mevlâsı
Temizle gönlünden kir ile pası
Helal kazancına haram lokması
Zehir zıkkım olur katarsan eğer

Dinle sükûnetle edebin takın
Kaçın gov gıybetten zem etme sakın
Bile bile yersen yetimin hakkın
Taş olur midende yutarsan eğer

MAHMUT ERDAL mihnet eylemem cana
Arınsam günahtan dursam divana
İşte o zaman insan derim ben sana
İçinden benliği atarsan eğer.

İmam cafer buyruğu abdest ve gusül konusunu şu şekilde ele almaktadır.
“imdi malum olduki
Şeriat cünübü ihtilam veya avrat ile cima etmekle olur.

Tarikat cünübü pirsizlik veya ikrarına yalan çıkıp ahdini bozmakdır.

Ve marifet cünübü, nefsini bilmemektir.

Hakikat cünübü,kendi ayıplarını örtüp başka adamın ayıbını açıp aklı ile bildiğine tanıdığına inanmamaktır.

On yedi erkanın cünübü edepsizlik ve hayasızlıktır.

Kırk makamın cünübü, dört kapının hizmetini terk edip,rızasız kendi başına iş etmekdir.

Ve musahibin cünübü, birbirine kin tutmaktır ve musahibin evine ihanetdir.

Ve rehberin cünübü,meşrebin gaybetin ve sırrın aşikar etmekdir.

Ve muhabbetin,cünübü cevrü cefa,zulüm sitemkar olmaktır.

Sufi oldurki yedi adım taharetsiz ve abdestdsiz cünüp yürümeye,abdestsizlik mertudluktur,taharetsizlik habisliktir.
İmdi malum oldu ki bu ahvaller bir sufide olsa yedi deryada yedi ırmakda yedi çeşmede yusalar asla pak olmaz.

Şeyh Safi Buyruğunda ise çok kısa bir cümle ile “ Amma şeriat abdesti,su ile olur,tarikat abdesti pir elinden biat etmekdir. Marifet abdesti Rabbini tanımaktır. Hakikat abdesti,öz kendi ayıplarını görüp başkalarının ayıplarını örtmekdir.

Alevi erkanında ikrar veren bir isteklinin yada görgü ceminden geçen bir canın tarikat erkanına girmeden önce Rehperi tarafından abdesti aldırılır ve ikrar töreni bu abdest aldırmadan önce başlatılmaz. Yani şeriat kapısında su ile alınan abdest sembolik olarak talibe manasıda anlatılarak aldırılır. Bizde şimdi cemde 12 hizmetlerden,manevi temizliği temsilen bulunan selman ve zahiri temizliği temsilen bulunan ibriktar hizmetlerininde varlığını hatırlatdıktan sonra talibe abdest aldırılmasının nasıl olduğunu ve ne mana taşıdığını izah etmeye çalışalım.

Nasip alacak istekli canın Kurbanına da abdest aldırılır. Kurbanın yüzü,ayakları dizlerine kadar, yıkanır ve kuyruğunun altı su serpitilerek ıslatılıp temizlenir böylece meydana getirilip Gülbank okunarak tekbirlenir ve tığlanır.

Talibe abdest aldıracak olan rehper İbrik ve leğeni eline alarak talibe abdest aldırmaya başlamadan önce ibriktar tercümanını okur.

BİSMİ ŞAH ALLAH ALLAH
Ben gulamı hanedanı Ehli Beytem,etmezem adülerden hayfu pak
Çün bu hizmetde bize ustazdır,kırklar içinde Selman ı pak
Ber cemali Muhammet Kemali İmam Hasan İmam Hüseyin Ali ra bülende selavat.

Her ikiside birlikte Ehl-i beyte selavat getirirler.

Rehper istekliye “Ey talip şimdi niyet eyle deki- niyet eyledim her iki dünyanın isteklerinden arınmak,terki dünya edip Allaha yakınlaşmak için hakikat abdestini almaya.

Talip ellerini yıkarken,rehper öğütler – ey Talip bugüne kadar Allahın yasaklarına uzannan ellerini bir daha yasaklara,haramlara ve kötülüklere uzatmamak üzere yıka.

Agzını ve burnunu yıkarken -Ey Talip bu güne kadar söylediğin yalan,gov,gıybet var ise bir daha söylememek ve haram lokma yedinse bir daha yememek üzere ağzını yıka.

Yüzünü yıkarken – Ey Talip bu güne kadar yaptığın yüz kızartıcı suçların var ise terk edip her daim senin ve toplumun yüzünü ak edecek hizmetlerde bulunacağına dair ikrar ederek yüzünü yıka.

Kollarını yıkarken – Ey Talip bu güne kadar kol uzattığın bütün haram nesnelere bir daha uzanmamak üzere kollarını yıka.

Başını mesh ederken - Ey Talip Bu güne kadar her türlü kötü düşünce,fikir ve yaramaz düşünceleri aklından silerek ve bir daha kötüye dair düşünceleri terk ederek başını mesh eyle.

Ayaklarını yıkarken - Ey Talip bu güne kadar gittiğin yanlış yollara,harama bir daha gitmemek üzere ayaklarını yıka.

Talibin abdesti bittikden sonra Rehper Talibe su nasihatide yapar ve talibi erkana götürür.

-Ey Talip Allahın emri üzerine aldığın bu abdestin manası haramların cümlesini terk edip bundan sonraki hayatında sadece ve sadece helal işlerin peşinde olacağına,masivadan arınıp hakka hizmet edeceğine dair ikrar veriyorsun.
Bir ömür boyu abdestiini bozacak kötülüklerden hep uzak dur. Bu abdesti Allahın emri İmam Caferi sadıkın erkanı üzere aldın. Hak abdestin üzerinde bulunmayı bir ömür nasip eyleye.

Evet ,Alevilikte abdesti ele almaya gayret eyledik,ekşiğimiz,noksanımız elbette olmuştur ve olacaktır. Bu konuda okuyan canların engin hoş görülerine sığınırken bizim eksiğimizi noksanımız tamamlayıcı desteklerini esirgememelerini diliyor Aşkı niyazlarımı sunuyorum.

Yazan Kadir Hoca (Doğan)

Hiç yorum yok: