Suya vardığında, aslında ateşi kucaklamaya gidiyorsun.
Zira suyun aslı ateştir.
Suyun yapıtaşlarından biri yakar, biri yanar.
Yakan ile yananın bir araya geldiği yere elini hiç endişesiz değdiriyorsan, ateşin ortasından sana serinlik lûtfeden Rabbinin takdirine güveniyorsun demektir.
Bil ki, ateşi sana serinlik eyleyen, senin için suyu da paklık vesilesi eyliyor.
O’na kul olmazsan yeryüzünde hiçbir su aklamaz seni.
Suya vardığında, aslında avucuna gökleri sığdırıyorsun.
Zira su sana indirilir.
Sana indirilen senin erişemeyeceğin yerde demektir.
Göklerde bulutlara bindirilen,
rüzgârların önü sıra gezdirilen,
yağmurlardan damla damla süzülen,
ince ince alnına değdirilen
lûtufla tanışıyorsun şimdi.
Sana hiç erişemeyeceğin yerden nimetler indiren Rabbin, her şeyin gelip geçtiği, her bulduğunun bitip tükendiği, her güzelin bırakıp terk ettiği yerde, sana sonsuzluk çağrısı yapıyor.
Eline dokunan su, tenini serinletmekle kalmıyor, sonsuz sevdalar yüklü kalbine teselliler yağdırıyor.
Abdeste hazırlanıyorsun.
Gövdeni kutlu bir paklığın gölgesine çekiyorsun.
Sanki Leylâ vurgunu bir Mecnun gibi çölde suya kanıyorsun.
Şadırvanda su şakırtısı bir vaha serinliği değil mi sana?
Abdeste niyetleniyorsun.
Kalbini Sevgililer Sevgilisi’nin [sas] kalbine yanaştırıyorsun. Suların bile yolunda akarak paklandığı Sevgili’nin [sas] yolunda akıyorsun. Resûl’ün [sas] pak niyetine dudağını değdirerek, suyun serinliği ile değil, rahmetle ıslanıyorsun.
İşte abdeste başlıyorsun.
Önce ellerini yıkıyorsun.
“Terk-i dünya ile yıka ellerini!”
Ellerinle biriktirdiklerinden yu kendini... Varlığının suların akışı gibi gelip gittiğini bil evvelâ. Eline avucuna sığan bir şey yok şu fani dünyada. Parmakların arasından kayıp gidiyor sevdiklerin ve biriktirdiklerin. Ne onlar sana kalıyor, ne sen onlara kalıyorsun. Bunu bil ki, eline değen abdest suyuyla, elini şerden çek; hayra yanaştır. Elini fani olanlardan çevir; sonsuza eriştir. Elinle ettiklerinden tövbe et. Dünyanın kirini avuçlarından akıt.
“Anmakla yıka dilini, damağını ve dudağını!”
Yalanı yıka ağzından. Boş sözden arındır dilini damağını. Tattıklarının su gibi gelip geçtiğini bil. Dudağına suyu değdiren Rabbindir. Dudağını dudağına dokunduran Rabbinin rahmetidir. Dudağının dudağına değmesi, billûr sulardan daha serindir. Suyu sana verdiği gibi suya hasret dudağı da veren O’dur. Suyun paklığını damağına değdirirken, Rabbini anmakla tatlandır ağzını. Dilini suyla serinletirken, yalan ve gıybetin, boş söz ve lakırdının tortularını da yak!
“Kibirden arınmakla temizle burnunu!”
Ne efsunkârdır güzel koku! Burnunun dikine gidenleri bile ardı sıra sürükler. Uzakta kalmış hatıralar, unutulmuş bahçeler ince bir kokuyla hatırlanır hemen. Burnuna değen su, cennetin kokusunu hatırlatsın sana. Burnuna çektiğin su, gülleri gül eyleyen Muhammed’in [sas] gül kokusuna yanaştırsın seni.
“Yüzünü hayâ ile temizle!”
Yüzün ki varlığının odağıdır, ruhunun billûr âyinesidir; abdest niyetiyle yüzüne değen su seni Rabbinin vechine yönlendirir. Abdeste niyet, yüzünü Allah’a teslim etmek gibidir. “Ben O’nu görmesem de, O beni görüyor!” diyenlerin işidir abdest. Kimsenin görmediği yerde, kimsenin bilmediği kuytularda, kimsenin tanık olmadığı yalnızlıklarda, sırf O’nu razı etmek için yüzünün her noktasında suların serinliğini hisseden, yüzünün her noktasını Rabbinin nazarına tutar; Rabbine teslim eder. Yüzünden sular süzülürken, sen de O’na bakarmışçasına hayânı kuşan. O’nun nazarında olduğunu bil ki, aynalardan utanma. O’nun seni gördüğünü bilerek yaşa ki, kendini kendine mahcup etme. Yüzündeki serinliği O’nun seni bildiğine tanık bil ki, başkalarını razı etme telaşından kurtar kendini. Yüzünü Rabbine teslim et.
“Kollarını tevekkül ile yıka!”
Yapıp ettiklerini kendinden bilme. Elini işlere eriştiren de, işlerini sonuca ulaştıran da Rabbindir. Tembellik edip elini işten çekme; çünkü tevekkül sana düşeni yapmanı gerektirir. Kibirlenip elinin işlere yettiğini de sanma; çünkü tevekkül elinden geleni yaptıktan sonrasını Rabbine havale etmeni gerektirir. Öyle yıka ki kollarını, tembellik de kibir de akıp gitsin parmak uçlarından.
“Kulaklarını söz dinlemekle ve sözün güzeline tâbi olmakla yıka!”
Dinlemek edebin de, öğrenmenin de başıdır. Kulağını hakka açmayan, dudağını hakka değdiremez. Dosta kulak vermeyen dost sahibi olamaz. Öyle yıka ki kulağını, boş söz ve yalandan, gıybet ve lakırdılardan temizle; güzeli duymaya ayarla. Çirkinliğe sağır ol.
“Ayaklarını O’ndan başkasından vazgeçmekle yıka!”
Nasılsa bir gün ayakların yerden kesilecek, adımların bitecek, bir adın kalacak yeryüzünde. İki ayağını birden yıkarken de, buraya geldiğini ama burada kalmayacağını hatırlat kendine. Sular ayaklarına değdikçe, bir yolcu edâsı dolsun yüzüne. Ayaklarını yerden kes; sırata değdir. Öylece at adımlarını. Düşmekten kork! Öylece yürü. Ateşten çekin! O’na razı ol ki, O da sana razı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder