"..... ALLAH size güçlük çıkartmak istemez, Ancak O sizi Tertemiz / Ak pak/Arı duru kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, Umulurki şükredersiniz "

21 Kasım 2010 Pazar

Çağları aşan bir hijyen projesi: Abdest

Beden hijyeni konusunda, ne günümüzde ne de geçmişte abdeste denk sayılabilecek bir uygulama göstermek mümkün değildir. Gerek toplumdaki yaşayan kadın-erkek bütün bireyleri kapsaması, gerek günlük beden temizliğinin yapılma sıklığı, gerekse herkes tarafından hiç aksatmadan uygulanıyor olması itibariyle abdestle boy ölçüşebilecek ikinci bir proje göstermek imkan haricidir.

Abdest sayesindedir ki, milyonlarca insan dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, hangi milletten olursa olsun yaz-kış, gündüz-gece demeden her gün günde beş kez beden temizliğini en üst düzeyde yapmaktadır. Peygamber Efendimizin (SAV), Allah’ımızın emri olarak getirdiği ve uygulamaya koyduğu abdest ilk günden itibaren bütün Müslümanlarca kabul görmüş ve dinin değişmez en önemli bir kuralı olarak uygulanagelmiştir. O asırdan bu asıra bir Müslüman düşünelemez ki günde beş vakit beden temizliği yapmış olmasın. Müslümanlar dışında, hiçbir çağda beden temizliğine bu denli dikkat eden ikinci bir topluluk gösterilemez. Mesela;17.yüzyılda bir İstanbul’a bir de Paris,Roma veya Berlin’e gidiniz. Günde beş kez elini,yüzünü, ayağını yıkayan bir insan görürseniz biliniz ki bu insan kesinlikle müslümandır. Bir tarafta günde beş kez elini,yüzünü,kollarını,ayaklarını yıkayan insanlar, diğer tarafta olsa olsa günde bir-iki kez ellerini yıkayan insanlar. Bu durum dünyanın diğer bölgeleri için de farklı değildir.

Abdestin gerçek değerini anlamak için çağdaş tıbbın ulaştığı bilgilere bakmak yeterli olur.

Mikroorganizma (mikroplar) aleminin keşfedilmesiyle tıpta tam bir devrim yaşanmıştır. 1850’li yıllarda insanlığı kasıp kavuran salgın hastalıkların mikroplar tarafından yapıldığı anlaşılmış, giderek salgın hastalıklara karşı en iyi korunma yönteminin de temizlik olduğu kanıtlanmıştır.

Günümüz hijyen kitapları, hijyen konusunu şu temel başlıklarla anlatmaktadır.

A. Kişisel hijyen(Beden temizliği,elbise temizliği, yiyecek temizliği)

B. Ev temizliği (Mutfak,banyo temizliği)

C. Çevre temizliği (atıkların uygun şekilde uzaklaştırılması)

D. Yeterli temiz su sağlanması

Konumuz olan kişisel hijyen konusunu açalım.

Kişisel hijyen; El, yüz, burun,ağız, saç,göz, tırnak,ayak, perine ve deri temizliğinden ibarettir.

1.El hijyeni:

Bugün el yıkamanın önemi bütün tıbbi kitaplarda şiddetle vurgulanmaktadır. Çünkü;İnsanlar, mikropları çevrelerinden elleriyle alırlar. Sonra yine elleriyle bu mikropları yüzlerine, burunlarına ve ağızlarına bulaştırırlar. Mesela grip hastalığına yakalanmanın en önemli yolu mikrop bulaşmış ellerin buruna sürtülmesidir. Bu mikrobu alan kişi el yıkamamayı sürdürürse etrafındaki herkese mikrobu yayar.Böylece çevresindeki birçok suçsuz insanın hastalanmasına hatta ölmesine neden olur. Sadece grip hastalığı bile hala insanoğlunun ciddi sağlık sorunlarından birisidir. Geçmiş yüzyıllarda da milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşı olan ve dört yıl süren birinci dünya savaşından sonraki büyük grip salgınında ölenlerin sayısı bu savaşta ölenlerin sayısından daha fazladır. Bu ibret levhası el yıkamanın önemini en açık biçimde göstermektedir.

Dünyadaki enfeksiyonla mücadele kuruluşlarından birisi International Federation of Infection Control(IFIC) adındaki organizasyondur. IFIC’in hastane infeksiyonlarının(bir hastadan diğerine hastalığı bulaştırmanın) önlenmesindeki tesbiti; “En önemli korunma yolu elleri yıkamaktır. El yıkama hasta ile personel arasında bakteri taşınmasını önleyen en etkili yoldur. Hastane enfeksiyonlarında en önemli bulaşma yolu personelin kirli elleridir. Basit sabun ve suyla el temizliği orta derecede kirlenmiş ellerden zararlı mikroorganizmaları uzaklaştırır.” IFIC, ayrıca ellerin nasıl yıkanması gerektiğini ayrıntılarıyla açıklıyor ve parmak aralarının yıkanmasına vurgu yapıyor.

Yine, International Federation of Infection Control, şu hastalıkların hepsinin el temasıyla bulaştığını ve bunlardan korunma yolunun el yıkama olduğunu belirtiyor:

  • Tifo, kolera, dizanteri,

  • Bulaşıcı sarılık, çocuk felci, uçuk,

  • menenjit, sitomegalo virüs,

  • viral konjiktivit(göz infeksiyonu)

  • deri çıbanı (impetigo), uyuz, herpes zoster

Amerikan infeksiyon hastalıkları kontrol ve önleme merkezi şöyle diyor: İnfeksiyon hastalıklarından korunmanın en iyi yolu sık el yıkamadır.(Frequent handwashing is one of the best way to prevent the spread of infectious deseases –National center for infectious deseases)

Bu öneriler gerçekten bilimsel ve insanlara çok faydalı öneriler. Eğer bu öneriler dikkate alınsa ve tüm insanlar tarafından uygulansa tarih boyunca ve halen milyonlarca insanın ölmesine sebep olan bulaşıcı hastalıklar önlenmiş olur. Geçmiş yüzyıllarda, sadece tifo,kolera ve dizanteriden ölenlerin sayısı tüm savaşlarda ölenlerin sayısından daha fazladır. Bilim dünyası bu önerilerini mikroorganizmaları öğrendikten sonra yapmaya başladı. El yıkamanın şiddetle tavsiye edilmesi son 30-40 yıllık bir zaman dilimini kapsar. Acaba tarihte sık el yıkamayı daha önce insanlara tavsiye eden ve hatta sık el yıkamayı zorunlu kılan bir insan var mıdır? Evet. Bu kişi Hazreti Muhammed’dir(SAV). Peygamber Efendimiz Allah’ımızın emri olarak günde beş kez el yıkamayı kendisine inananlara tebliğ etmiştir. “Ey iman edenler! Namaz için kalktığınızda, yüzünüzü, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedin, topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayın.” (Maide 6) Bu ayetle Kuran-ı Kerimde abdest açıkca tanımlanmış ve namaz kılmadan önce el yıkama zorunluluğu getirilmiştir.

İslam sık sık el yıkamayı çok çeşitli vesileleri kullanarak teşvik etmiştir. İşte örnekleri;

  • Yatarken abdest almak sünnettir.

  • Peygamberimiz(SAV), kendisine inananlara öfkelendiklerinde abdest almalarını öğütlemiştir.

  • Yine, Peygamberimiz(SAV); Gıybet(onu bunu çekiştirme), yalan, koğuculuk gibi günahları işleyenlerin derhal tövbe etmelerini ve abdest almalarını emretmiştir.

  • Yemekten önce ve sonra el yıkamak sünnettir.

  • Tuvaletten sonra el yıkamak sünnettir.

  • Kur’an öğrenebilmek ve okuyabilmek için abdest almak gerekir

  • Kabeyi tavaf edebilmek için abdest zorunludur.

  • Hadis-i şerif’de “Bilin ki en hayırlı ameliniz namazdır. Gerçek mü’minden başkası da daima abdestli olmaya çalışmaz.” denilerek insanların sık sık el yıkamaları garanti altına alınmıştır.

Abdesti bozan şeyleri düşününüz ve her insanın bunlardan sonra abdest aldığını(el yıkadığını) göz önüne getiriniz. Böyle bir toplumda bulaşıcı salgın hastalık olur mu! Elbette olmaz. İnfeksiyon hastalıkları kontrol ve önleme merkezi ne diyor. “İnfeksiyon hastalıklarından korunmanın en iyi yolu sık el yıkamadır.” İşte uygulama “abdest”.

Yine bir hadis-i şerif’de “Abdest aldığın zaman el ve ayaklarının arasını iyice ovuşturup temizle” -Tirmizi taharet 30

” buyrularak, International Federation of Infection Control’ün yeni yeni önerdiği parmak arası temizliğine o günden dikkat çekiliyor. Acaba Müslümanlar bu öğüdü dikkate almışlar mıdır? Evet, abdest alırken parmak aralarını yıkamaya islami litaretürde hilalleme denilir ve abdest alan Müslümanların çoğu bu bilgiyi uygular.

İslamiyet, el yıkamanın yanında her abdestte kolları da yıkatmaktadır. Bugün yayınlanan hiçbir hijyen kitabında, cerrahlar dışındaki diğer insanlar için, ellerin yanında kolların da yıkanmasını öneren tek bir satır yoktur. Çağdaş tıpta, ellere ilaveten kol yıkama sadece cerrahi yıkanma için zorunlu kılınmaktadır.Sokaktaki her insanın, elleri yanında kollarını da yıkadığını düşününüz. Böyle bir toplumu bulaşıcı hastalıklar tehdit edebilir mi!

Bundan 200 yıl önce yaşayan bir insana sık sık hiç olmazsa günde beş kez ellerini yıkamalısın denilseydi herhalde kahkahalarla güler ve muhtemelen “ellerimden ne istiyorsun “ derdi.Ama, Müslümanlar hiç nazlanmadan asırlar boyu bugünkü tıbbın öngördüğünden daha sık ellerini yıkadılar.

Yine sokakta dolaşan herkesin gün boyunca rahatlıkla elini yıkayabileceği yerler, sadece İslam ülkelerinde mevcuttur. Her ibadet yerinin yanında halka her zaman açık olan bir abdest alma yeri mevcuttur.Bugün Dünya sağlık örgütünün her insana el yıkamayı öğretmek için uğraşması elbette güzel bir başlangıçtır. Ancak bu çabalara çok daha önce başlayan ve bütün Müslümanlara yüzde yüz oranında uygulatan Peygamberimizdi(SAV).

2.Yüz hijyeni:

Yüz yıkama, özellikle göz enfeksiyonlarından korunmada çok önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü(WHO), dünyada her yıl 9 milyon insanın kör kalmasına sebep olan trahomun 2020 yılına kadar temizlenmesi için bir çalışma başlatmış ve bunun için en temel kuralın yüz yıkama ve çevre temizliğinin sağlanması olduğunu belirtmiştir. Sokaktaki insana sık sık yüzlerini yıkatabilirsek ve çevre temizliğine duyarlı hale getirebilirsek 2020 yılında artık 9 milyon insan kör kalmayacaktır. Her yıl 9 milyon insanın, yüz yıkama ihmalinden dolayı kalıcı kör olması ne kadar acı. Dünya sağlık örgütünün bu çalışması elbette her türlü övgüye layık. Yılda 9 milyon insan kör kalırsa ,10 yılda kör kalanların sayısı 90 milyon eder. Bu sayı Türkiye nüfusundan bile fazla.

Dikkat ediniz. WHO’nun başlattığı yüz yıkama ve çevre temizliğini Peygamberimiz 14 asır önce başlatmıştı. Çevre temizliği bilincinin hiç gelişmediği o çağda Peygamberimizin çevre bilinciyle ilgili hadis-i şerifleri başlı başına incelenmesi gereken bir konudur. Bu konuyu uzmanlarına bırakıp çevre temizliği ile ilgili Peygamberimiz’in hadislerinden bir tanesini kayda geçirelim: “Çevrenizi ve evlerinizi temiz tutunuz.” –Tirmizi-edep H.2799

Eğer bugünün insanları Peygamberimiz’in getirdiği abdesti uygulasalar ve çevrelerini temiz tutsalar, her yıl 9 milyon insan kör kalmaz. Kim bilir sadece yüz yıkamamaktan dolayı on dört asır boyunca kaç kişi kör kaldı veya diğer bulaşıcı hastalıkların ağına düştü.

3.Ağız hijyeni:

Ağız ve dişler vücudun giriş kapısıdır. Sağlıklı ve bakımlı bir ağız en önemli sağlık belirtisidir. Ağız sağlığının başlangıcını ise diş sağlığı oluşturur. Sağlıklı dişler, kişinin beslenmesinde, konuşmasında, besinleri yutmasında, estetik olarak güzel görünmesinde, genel olarak sağlıklı olmasında rol oynarlar.

Ağız içi ortamı mikropların yaşamlarını sürdürebilmeleri açısından son derece uygun bir besi yeri oluşturur. Hemen hemen bilinen tüm mikroorganizmalar ağızdan üretilebilmiştir. Ağız uygun şekilde temizlendiğinde, bu mikropların hastalık yapmaları söz konusu değildir. Ağzın kendine özgü savunması, florası ve pH dengesi vardır. Ağız ve dişlerin gerekli bakım ve temizliği yapılmadığında dengeler olumsuz yöne doğru kayar ve dişetleri iltihaplanır,dişler çürür.Şöyle ki; Ağzın normal florasında bulunan bakteriler, karbonhidratlardan laktik asit oluşturur. Laktik asitle ağızdaki müküs ve bakteriler bir araya gelerek yapışkan bir madde üretirler. Diş yüzeyini kaplayan bu maddeye plak denir. Plak, özellikle dişin dişeti ile birleştiği alanda gelişir. Plakta bulunan bakteriler laktik asit oluşturmaya devam ederler. Ve plakta oluşan asit dişin mine tabakasını tahrip ederek küçük oyuklar oluşturur. Çürüğün başlangıcında bu kaviteler grimsi-beyaz görünürler. Bakteriler, oluşan bu oyuklardan dişin iç tabakalarına (dentin ,pulpa) geçerek enfeksiyona neden olur. Oyuk dişin iç tabakasına doğru ilerledikçe, diş siyah ya da kahverengi renkli bir görünüm alır.Diş üzerinde oluşan plaklar ağzın çalkalanması veya ağza su sıkılması ile dişin üzerinden temizlenemez. Dişlerin mutlaka ovalanarak veya sürterek temizlenmesi gerekir(diş fırçalama).

Ağız hijyeni hergün düzenli olarak dişlerin fırçalanmasını, diş etlerinin uyarılmasını ve ağzın bol su ile çalkalanmasını gerektirir. Ağız hijyeni, diş çürüklerinin ve diş eti iltihaplarının önlenmesinde son derece önemlidir.

Son yüzyılda ulaştığımız bu bilgileri, diş hekimlerimiz toplumla paylaşıyor. Her insanın dişini fırçalaması için yoğun gayret gösteriyorlar. Tıbbın ulaştığı bu bilgiler ve diş sağlığı için gösterilen bu gayretler elbette övgüye değer çalışmalar. Ağzı yıkama ve diş fırçalama, tüm toplum olarak uymamız gereken önemli bir sağlık önerisi. Tekrar soralım, bundan 600 yıl önce dünyanın herhangi bir bölgesinde günde beş kez ağzını yıkayan ve dişlerini fırçalayan bir insan gösterilebilir mi? Evet. Hem de milyonlarca. Hangi İslam ülkesine gitseniz, insanların büyük çoğunluğu itibarıyla günde beş veya daha fazla ağızlarını yıkadıklarını (abdest) ve dişlerini fırçaladıklarını görürsünüz (misvak). Niçin Müslümanlar ağızlarını yıkarken aynı zamanda dişlerini fırçalıyorlardı. Hem de mikroplar ve bunların diş çürümelerine sebebiyet verdiği bilinmezken. Çünkü ağız temizliğini ve diş fırçalamayı Peygamberimiz bütün Müslümanlara öğretmişti. İşte diş fırçalamayı öğütleyen hadis-i şeriflerden birkaçı;

“Şüphesiz ki ağızlarınız Kuran’ın yollarıdır.Onu misvak ila temizleyip güzelleştiriniz.” -İ. Mace taharet H.291

“Ümmetimden abdest alırken ve yemekten sonra ağızlarını ve dişlerini temizleyenler ne güzel iş yapmış olurlar.” -Müsned 5/416

“Misvak bulunmadığı zaman parmaklar misvak görevi yapar.” -S.Kübra 1/40-41

“ Ümmetime zorluk çıkarma endişem olmasaydı; her namaz için misvaklanmalarını emrederdim.” -S.Kübra 1/34

Peygamberimiz’in(SAV) dişleri bembeyazdı. Bugün insanlar, diş sağlığı için daha fazla bilgi sahidir. En azından dişler fırçalanmazsa diş çürüklerinin oluşacağını hemen herkes bilmektedir. Acaba günümüz toplumunda insanların ne kadarı dişlerini fırçalamaktadır. Üniversite mezunları arasında yapılan bir çalışmada günde iki kez dişlerini fırçalayanların oranı %40 bulunmuştur. Halbuki Peygamberimiz(SAV), içinde bulunduğu toplumun %100’üne diş fırçalamayı benimsetmiş ve uygulatmıştır. Aynı oran, el yıkama ve yüz yıkatmada da söz konusudur.

4.Burun hijyeni:

Burun koku duyusunu almasının yanında, solunan havanın ısıtılıp nemlendirildiği ve içinden geçen havadaki yabancı cisimlerin tutulduğu organımızdır. 1 gram burun ifrazatında yaklaşık 10 milyon bakteri bulunur. İnsanların %30-50’sinin, burunlarında besin zehirlenmesi yapan stafilokokkus aureus bakterisini taşıdıkları bilinmektedir.Onun için burun temizliği mutlaka sağlanılmalıdır. Günümüz hijyen kitaplarında burun temizliği sabah ve akşam önerilmektedir. Halbuki her müslüman abdest alırken, her abdestte buruna suyu iyice çekerek burun temizliği yapar. Yani günde beş veya daha fazla burun temizliği yapılmış olur.

5.Göz hijyeni:

Gözlerin normalde özel bir bakıma ihtiyacı yoktur. Çünkü gözler sürekli olarak gözyaşı ile yıkanır. Göz kapağı ile kirpikler yabancı cisimlerin göze girmesini engelleyerek gözün temizliğine katkıda bulunurlar.

Bu hususlar düşünülerek çağdaş hijyen kitaplarında göz hijyeni için ayrıca bir temizlik önerilmemekte,yüz yıkamanın yeterli olacağı ifade edilmektedir.

Ancak özellikle konjiktiviti(göz iltihabı) önlemede ve gözyaşı eksikliği olanlarda gözlerin sık sık yıkanması önemlidir. Toplumda,tamamen sağlıklı olanların yanında yaşlılar , düşkünler ve hastalar da vardır. Bağışıklık sistemi zayıflamış yaşlılar,düşkünler ve kronik hastalar için göz hijyeni daha da önemlidir. Abdest sırasında günde beş kez gözler de yıkanmış olur. İşte hadis-i şerif: “Abdest aldığınız zaman gözlerinize abdest suyundan içiriniz”

6.Ayak hijyeni:

Günümüz tıbbında ayak hijyeni sabah ve akşam önerilmektedir. Abdestle günde beş kez ayak hijyeni sağlanmaktadır.

Sonuç olarak, abdest bugünkü hijyen önerilerimizden daha yüksek bir temizlik anlayışını yansıtmaktadır. Özellikle uygulama alanındaki başarısına hiçbir toplumsal temizlik projesi yetişemez.

Şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki;Gelmiş geçmiş insanlar içinde temizliğe en fazla dikkat eden Peygamberimiz’dir(SAV). Arkadaşları ile birlikte uygulamalı tertemiz bir hayat yaşadı. Bunun en sağlam kanıtı, temizlik ile ilgili söyledikleri ve yaşadıklarıdır.

Günlerce aç ve susuz kaldıklarında, savaş şartlarında, kavurucu çöl sıcağında temizlik konusunda asla taviz vermemiş ve örnek bir hayat yaşamıştır. Hayatı boyunca hep abdestli dolaşan Peygamberimiz gibi el,yüz,ayak ve vücut temizliğine, o günden bugüne bu denli dikkat etmiş ikinci bir insan göstermek mümkün değildir.

Peygamber Efendimiz ve arkadaşları dünyaya temiz toplum dersi vermişlerdir. Hatta temiz toplumunda ötesinde “tertemiz bir toplum”.

http://www.bebekdoktoru.org/sem-cabhpa.htm

20 Kasım 2010 Cumartesi

namaz ve abdest


"Namaza başlarken abdest alırsın

abdest alırken düşün ki ölmüşsün ve seni yıkıyorlar

yani guslunu aldırıyorlar

sonra abdest alıp namaza duruyorsun namaza gidiyorsun

bunu şöyle düşün

düşün ki öldün sana guslunu aldırdılar ve gömdüler

sonra melekler geldi

ve seni aldılar kabirden

Allahın huzuruna çıkarmak için

iki melek yanında

ve mahkeme-i kubraya getiriyorlar

oraya girince huzura durunca

Allahın azameti karşısında tekbir getiriyorsun

Allah en büyüktür diyorsun

namaza başlama tekbiri yani

onun azameti karşısında bu agzından dökülüyor

sonra ona hürmet olarak ellerini önünde bağlıyor

el pence duruyorsun

başın önünde

bakamıyorsun ona

bu arada

tüm herkes orda

dünyaya gelip gitmiş herkes

bütün insanlar

annen baban, ailen

akrabaların, komşuların, dostların, arkadaşların

seni tanıyan tanımayan herkes orada

huzurda

Allah orada, melekler orada, bütün insanlık orada

tüm insanlar

ve sen huzurdasın

iki melek ın emri ile senin defterini çıkarıp okumaya başlıyor

dünyada yaptıklarını yapmadıklarını

gizlediklerini

günahlarını, ayıplarını, suçlarını

her şeyi okumaya başlıyor

bütün insanlar bunu duyuyor

annen baban akrabaların, komşuların, arkadaşların hhepsi sana bakıyor

sen kahroluyorsun

utanıyorsun

çünkü herşey ortaya dökülüyor

her şey açıklanıyor

her şeyini öğreniyor insanlar

gizlediklerini, günahlarını, yaptıklarını

ölüyorsun, kahroluyorsun, ağlamaya başlıyorsun

ve dayanamıyorsun artık

yüzünü gizlemek için eğiliyorsun

rükuya gidiyorsun yani

yüzünü gizliyorsun kimse görmesin seni diye

melekler kalk diyor ve dinle

bunlar senin yaptıkların diyor

sen ister istemez kalkıyorsun

ve tekrar okunmaya başlanıyor yaptıkların

artık ayakta kalacak mecalin kalmıyor

tanıdıklarının yüzüne bakamıyorsun

en önemlisi de Allahın karşısında dayanamıyorsun

ve kendini yere atıyorsun

secdeye

yüzünü gizliyorsun

ellerinin arasına alıyorsun

ve ağlıyorsun

kimsenin görmesini istemiyorsun seni

yüzünü yere atıyrosun

melekler yine dürtüyorlar seni

kalk diyrolar doğrul

yüzünü kaldırıyorsun ama doğrulamıyorsun

o mecali bulamıyorsun kendinde

yine okunmaya başlayınca yine atıyorsun kendini secdeye

yüzünü yine gizliyorsun

kahrolup duruyorsun

melekler bu kez seni zorla ayağa kaldırıyorlar

ve dinle diyorlar...

her rekatta her namazda böyle düşünün arkadaşlar "
alıntıdır.

abdest ve namaz


Derler ki namaz dört çeşittir;

1. si; Abdesti öylesine, hızlıca ve tam usulune riayet etmeden alıp, namazı hızlıca kılanlar; Bunlar ne abdestin ne namazın şartlarına uymazlar..Yani namazın dış şartlarını bile muhafaza edemeyenler..

2. si; Abdesti tam alırlar, namazı da şartlarına uygun tam kılarlar..Lakin cisim orada ruh yoktur..Namaz şekille namazdır..

-Namazda gözlerini odada dolaştıranlar, daha önce farketmedikleri en ince ayrıntılarına kadar..Mesela; "A bak burda örümcek ağı varmış, temizleyeyim hemen" gibi..

Ya da maç esnasında tv önünde namaza duranlar..Ki gol falan olursa kaçırmasınlar..

Ya da haberler esnasında tv ile aynı odada, üstelik haberlerin sesini biraz yükseltip bir taşla iki kuş vurduklarını zannedenler.. de bu grupta-


3. sü; Abdest ve namaz tamdır, namaz içinde de sürekli Allah ile beraberdirler..Lakin arada şeytan musallat olur, akla-kalbe vesvese atar, ama çabuk sıyrılırlar ve yine O'na dönerler..

Böyle namaz kılanlara iki sevap vardır; Biri namazın, diğeri de şeytanla olan mücahedenin sevabı..

4. sü; namaza başlayınca "Allahuekber" deyip hemen transa geçenler; Hani bacağının kesilmesi gereken sahabelerden birinin, "ben namazdayken kesin" demesi üzerine, aynen öyle yapmaları ve hiç ağrı duymaması örneğinde olduğu gibi..

Hepsinin ecri O'nun katında..


Kişi abdest alırken düşünse ki; her azasını yıkadığında o azasıyla işlediği günahlar dökülüyor, abdest sonunda tertemiz..Ve namaz onu, günahlarından temizliyor..

Ve kimin huzuruna çıkacak..



İnsan madde ve ruhtan müteşekkil..
Yani yer ve gök insanda imtizac etmiş..

Maddesi malum, Hz. Adem’in yaradılışı..
Ruhu ise O’ndan verilmiş..
Maddesi hep dünya ile alakalı, ruhu ise semayla..

İşte bundan dolayı insan maddesini, yerden çıkanlarla, dünyadaki herşeyle besler, doyurur..

Ruhu ise gök yemişlerine muhtaçtır..

Ruh, cisimde hapistir adeta..
Gök Sofralarında ruhu doyurmazsa insan, ruh sürekli feryat eder vücud zindanlarından haykırır!

Ruh, madde ile asla tatmin edilemeyeceği için, maddenin-makamın vs. vs en zirvesine çıksa da insan mutlu olamaz, ruhu açtır ve feryattadır çünkü..

İşte namaz, ruhu doyurmak, teskin etmek, çığlıklarını susturmaktır..

Bu bilinçle namaza durmalı insan..



Abdest alırken kimin huzuruna çıkacağının şuuruyla gitmeli suya..

Ve abdestin, maddeten-manen arındırıcı olduğu bilinciyle..

Abdest alırken ağzına aldığın suyun son damlası süzülürken bedeninden; Ağzınla işlediğin tüm günahlar dökülür..

Gözlerinle, hayalinle işlediklerin, yüzünü yıkadığında gözlerden-kirpik uçlarından, kulakla işlenen günahlar kulaklardan, el ve ayakla işlediğin günahlarsa, el ve ayak tırnaklarının uçlarından süüzlen son damlalarla akar gider..

-Sahih hadis var bu konuda-

Ve sen, abdest sonunda her iki anlamda; maddeten ve manen TERTEMİZSİNDİR!

Bundan büyük lutuf olur mu?

Abdest işte bu bilinçle alınırsa, huzura varmaya ön hazırlık için mükemmel bir iç donanımdır bu..



Biliyor musunuz ki, “ihlas” ve “huşu” da, duayla istenir O’ndan?..

Sürekli dualarda “Ya Rabbi ihlasımı arttır, huşu ver” demeli..




Nasıl ki dünyada yüksek bir makam sahbinin huzuruna çıkarken, olabildiğince düzgün giyinir ve edepli olursun..

İşte namazla Alemlerin Rabbi önüne çıkacaksın! Başını eğ, ellerini önüne bağla ve gözlerini sabitle!..



Namaza başlarken alınan tekbir; Allahuekber!

Yani: Allahım “Sen en büyüksün!"
Benim için sadece Sen varsın!
Kalbimde ve aklımda Sen'den daha büyük, Sen'den daha önemli hiçbirşey yok!

Ve bu tekbir, her rüknün edasından sonra sürekli tekrarlanır..

Neden biliyor musun?

Namazda bir an bile olsa, O'ndan uzaklaşan akıl ve yüreği tekrar O'na sabitlemek için bir ihtar, bir uyarıdır..

Allahuekber! Sadece sadece Sen! Huzurdayım..



Sonra Fatiha..

Fatiha dahil, mutlaka namazda okuduğumuz surelerin manalarına vakıf olmalı, bilinçle-duyarak okumalıyız..

Namazda Fatihayı okurken biz, Allah her ayet bitiminde kuluna cevap verir-söyleşir onunla..Bu bilinçle okunmalı Fatiha.

Hatta Hz. Ömer radıyallahu anh, Fatiha’yı namazda uzun aralıklarla dura dura okurmuş ta, sormuşlar “Neden?” diye..O da ; “Rabbimin verdiği cevapları dinliyor, lezzetleniyorum” demiş..


Sonra ruku;

Şu bilinçle eğilmeli insan;

Ya Rabbi! Sadece Senin önünde eğiliyorum, boyun büküyorum..

Çünkü Sen en büyüksün! Bense en aciz, en zelil..

Sana muhtacım, Seni tesbih ediyorum, iki büklümüm huzurunda tüm hiçliğimle..

Her rukuda bunu mutlaka düşünmeli..

Doğrulduğunda ise Rabbinin onu duyduğunun bilinci ve sevinciyle şükürlerle kalkmalı..


Sonra secde..

Kulun Rabbine en yakın olduğu andır secde..

O Kudretin, o azametin karşısında hiçliğini hissetmek-benliğini SIFIRLAMAKtır!

“KUL ol ki SULTAN olasın!”

Duayı arttırmak gerek o yakınlıkta..
O’nu tesbihten sonra kişi, O’nunla söyleşmeli daim..



Sonra tahiyyat;

O’nu, Resul’u ve tüm müslümanları selamlama, dua ve şehadetle dirilmedir..

Mutlaka manasına ererek bilinçle okunmalı!



Sonra selam;

Sağ tarafa selam verirken; Oradaki meleği düşün ve de ki lisan-ı halinle;

“Şahid ol, bak O’nunlayım, O’na mutiyim”

Sola selam verirken de; “Şahid ol ve sil öncemi, bak O’nunlayım”..


yazan :monaroza

Amr Halid / İqra tv'den dinlediklerim

5 Kasım 2010 Cuma

abdestmi alıyoruz gassallikmi yapıyoruz


eğer diriltmiyorsa sular
eğer durultmuyorsa sular
eğer doğrultmuyorsa sular
ölü yıkayıcılığıdır yaptığımız

eğer can suyu olmamışsa
rahmet H2O ya dönüşmüşse
ve abdestiniz abdest olmamışsa
ölü doğmuştur namazlarımız

şimdi buyrun
kendi cenaze namazımıza
ölü namazlarımıza
el-fatiha diyebiliriz
gönül rahatlığıyla!...

Etkin.Z