ABDEST ALIRKEN İSTİĞFAR ETMEK
Tasavvuf büyüklerinden Hatem i Esam hz. Leri abdest alıyordu. Yakınındaki İsam bin Yusuf ise durmadan bir şeyler anlatıyor, söylediği şeylerin de tasdikini istiyordu. Hatem bir ara kızarak çıkıştı:
- Birazcık çeneni tut be kardeşim! Abdest alıyorum. Bak, abdestimi aldırmadan, yeniden başlamak zorunda kalıyorum. Dedi. İsam karşılık verdi
- Ben sana mani olmuyorum ki! Sadece bir meseleyi ifade ediyorum. Sen ise evet yahut hayır demekle iktifa edersin olur biter. Abdestte mani olacak durum neresinde bunun
Hatem şöyle cevap verdi:
—Kardeşim benim abdestim sizinki gibi sadece zahiri abdest değildir. Benim abdestim hem zahiri hem Batıni olmak üzere iki katlıdır. Ben tek katlı abdestle şimdiye kadar hiç namaz kılmadım. Tam otuz senedir namaz kılarım. Hepsinin abdesti de çift katlıdır.
İsam bin Yusuf çift katlı abdestten bir şey anlamamıştı:
—Anlat bakalım ey hatem şu abdestin ikinci katını? Biz namaz abdestini terk kat olarak biliyor, sadece abdest uzuvlarımızı yıkamakla abdest aldığımızı sanıyoruz. Seninki de aynı değil mi?
Hatem şöyle izah etti:
-Ben abdest azalarımı yıkarken, yıkadığım her azamla işlediğim günah ve kusurlara tövbe, istiğfar ederek yıkarım. Bu sebeple, abdestim bitinceye kadar gönlüm ve dilim bu tövbe ve istiğfarla meşgul olur. Başka konuşmaya imkan bulamam. Beni konuşmaya zorlayanlar ise ikinci abdestim saydığım bu tövbe ve istiğfarıma mani olurlar.
Hatem i Esam ikinci abdestini anlatırken şöyle devam etti:
—Abdestten sonra camiye doğru giderken kendimle münakaşaya tutuşurum. Nefsimle amansız bir kavgaya başlarım. Onun şiddetle arzu ettiği dünyevi şeyleri reddederim. Ben makam mevki, şöhret gibi cazip şeylerin aleyhinde bulunurken, o lehinde bulunur, mukavemet eder. Mutlaka bunların en üst seviyede olanına sahip olmam gerektiğini telkin eder, böylece namaza başlamam anına kadar geliriz. Namaz başlarken ilk tekbir için ellerimi kaldırdığımda dünyevi bütün işlerimi de arkama atmış sayarım kendimi. Sonra ayağımın altında sırat, sağımda cennet, solumda cehennem, arkamda da Azrail bekliyor şeklinde tasavvur ederim. Belki de bu namaz son namazım diye düşünürüm. Kibir ve gurura kapılmış benliğimi rükûa eğilince hırpalarım, secdeye baş koyunca da iyice yere sürterim. Sen misin kendini beğenen diyerek sustururum… İşte otuz senedir namazlarımı bu hava içinde kılmaya gayret ederim. Ancak böyle namazların abdestini de öyle iki katlı olarak alırım.
Bu geniş izahtan sonra İsam bin Yusuf derki:
-Ey Hatem bu abdest ve bu namaza ancak sen nail olursun. Senden başkaları bunu sadece bir gün kılabilir ikinci günü ise yine alışkanlıklarının akınına kapılıp giderler.
Şimdi düşünelim bizler namazlarımızı acaba mekanikleştirmiş halde miyiz? Yoksa her namazımız bizi miraca yükselten namaz olabiliyor mu?
Tasavvuf büyüklerinden Hatem i Esam hz. Leri abdest alıyordu. Yakınındaki İsam bin Yusuf ise durmadan bir şeyler anlatıyor, söylediği şeylerin de tasdikini istiyordu. Hatem bir ara kızarak çıkıştı:
- Birazcık çeneni tut be kardeşim! Abdest alıyorum. Bak, abdestimi aldırmadan, yeniden başlamak zorunda kalıyorum. Dedi. İsam karşılık verdi
- Ben sana mani olmuyorum ki! Sadece bir meseleyi ifade ediyorum. Sen ise evet yahut hayır demekle iktifa edersin olur biter. Abdestte mani olacak durum neresinde bunun
Hatem şöyle cevap verdi:
—Kardeşim benim abdestim sizinki gibi sadece zahiri abdest değildir. Benim abdestim hem zahiri hem Batıni olmak üzere iki katlıdır. Ben tek katlı abdestle şimdiye kadar hiç namaz kılmadım. Tam otuz senedir namaz kılarım. Hepsinin abdesti de çift katlıdır.
İsam bin Yusuf çift katlı abdestten bir şey anlamamıştı:
—Anlat bakalım ey hatem şu abdestin ikinci katını? Biz namaz abdestini terk kat olarak biliyor, sadece abdest uzuvlarımızı yıkamakla abdest aldığımızı sanıyoruz. Seninki de aynı değil mi?
Hatem şöyle izah etti:
-Ben abdest azalarımı yıkarken, yıkadığım her azamla işlediğim günah ve kusurlara tövbe, istiğfar ederek yıkarım. Bu sebeple, abdestim bitinceye kadar gönlüm ve dilim bu tövbe ve istiğfarla meşgul olur. Başka konuşmaya imkan bulamam. Beni konuşmaya zorlayanlar ise ikinci abdestim saydığım bu tövbe ve istiğfarıma mani olurlar.
Hatem i Esam ikinci abdestini anlatırken şöyle devam etti:
—Abdestten sonra camiye doğru giderken kendimle münakaşaya tutuşurum. Nefsimle amansız bir kavgaya başlarım. Onun şiddetle arzu ettiği dünyevi şeyleri reddederim. Ben makam mevki, şöhret gibi cazip şeylerin aleyhinde bulunurken, o lehinde bulunur, mukavemet eder. Mutlaka bunların en üst seviyede olanına sahip olmam gerektiğini telkin eder, böylece namaza başlamam anına kadar geliriz. Namaz başlarken ilk tekbir için ellerimi kaldırdığımda dünyevi bütün işlerimi de arkama atmış sayarım kendimi. Sonra ayağımın altında sırat, sağımda cennet, solumda cehennem, arkamda da Azrail bekliyor şeklinde tasavvur ederim. Belki de bu namaz son namazım diye düşünürüm. Kibir ve gurura kapılmış benliğimi rükûa eğilince hırpalarım, secdeye baş koyunca da iyice yere sürterim. Sen misin kendini beğenen diyerek sustururum… İşte otuz senedir namazlarımı bu hava içinde kılmaya gayret ederim. Ancak böyle namazların abdestini de öyle iki katlı olarak alırım.
Bu geniş izahtan sonra İsam bin Yusuf derki:
-Ey Hatem bu abdest ve bu namaza ancak sen nail olursun. Senden başkaları bunu sadece bir gün kılabilir ikinci günü ise yine alışkanlıklarının akınına kapılıp giderler.
Şimdi düşünelim bizler namazlarımızı acaba mekanikleştirmiş halde miyiz? Yoksa her namazımız bizi miraca yükselten namaz olabiliyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder